Bursa Milletvekili Hayrettin Çakmak’tan kısa metrajlı Bursa sunumu: Bursa hancı, biz yolcu…

Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa Milletvekili Hayrettin Çakmak okuyan, araştıran, düşünen, üreten, gözlemlerini paylaşabilen, kısacası eli kalem tutan ve söyleyecek sözü olan bir siyasetçi özellikleri taşıyor.
Bilgi birikimi onun en önemli farklılığı.
Bu da…
Çakmak için yerel siyasetin entellektüeli tanımlamasını getiriyor.
Dahası…
İnternette www.hayrettincakmak.com adresindeki sitesinde hem bilgilerini paylaşıyor, hem yaptığı siyasi çalışmaları duyuruyor, siyasi konuşmalarını yayınlıyor, hem de değişik zamanlarda değişik yayın organları için kaleme aldığı yazılarına yer veriyor.
Bu yazılardan biri, Apameia Dergisi için kaleme aldığı enfes bir dünden bugüne Bursa gözlemlemesi.
Biz de…
“Bursa hancı, biz yolcu – Bursa’da Zaman” başlığı taşıyan ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın unutulmaz şiiri Bursa’da Zaman’dan bir bölümle başlayan ve gerçek bir kent belleği özelliği taşıyan yazıyı, dünden bugüne Bursa’nın değişimini yaşamak isteyenler için aynen burada paylaşmak istedik.
İşte…
AK Parti Bursa Milletvekili Hayrettin Çakmak’ın gözünden kısa metrajlı Bursa sunumu içeren yazı:
••••••••••
Bursa’da eski bir cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.
Bursa Tanpınar’ın dizelerindeki gibi, bu güzellikte bir daha anlatılabilir mi diye düşünmüyor değilim. Hatta Bursa için bu kadar güzel bir şiir, bir daha yazılabilir mi?
Benimkisi öyle sofistike bir ruh haliyle değil, bir dönem kaynadığım, durulup dem halini aldığım Bursam için, birazda nostaljik bir iç çekmeyle “Ah! nerede o günler” demekten başka bir şey değil. Aslında bu iç çekişte özne olarak tek olmadığım aşikar. Bu yazıdaki amacım; bizim jenerasyonun takriben son 35 yıllık seyahatinin, Bursa  ölçeğinde dipnotlardan yola çıkarak kısa metrajlı da olsa bir sunumunu yapmaktır.
1970 sayımında Bursa’nın nüfusu 276.000 civarında ve iyiden iyiye göç almaya başlamış bir kent, ama yine de bütün caddelerinde trafik çift yönlü akardı.
Dolmuş taksilerin ön koltuğuna iki kişi oturabilirdi. Taksiler bugünkü gibi tek tip kıyafete /sarı renge bürünmemişti.
Öyle alt-üst geçitlerimizde yoktu, çok rahat karşıdan karşıya geçmek de  mümkündü. Hele hele kendi trafik kurallarını kendisi koyan, boynunda asılı davulu ve aksesuarlarıyla Deli Ayten geçerken; sürücüler Ayten’e göre pozisyonlarını ayarlardı.
Sadece sürücüler mi? Ayten bu; yayaların yanağından da kesme alırdı. Hatta “Öperim seni parlak” diye haykırışına, gören herkes tanıktır.
Kentle bütünleşen, kent hafızasında yerini alan ne şahsiyetler vardı. O tok sesiyle “booo za” diyen Şekerci Ahmet’i kim unutabilir ki? Ahmet demişken; Bici Bici Şeker Ahmet’imiz de vardı ayrıca.
Canınız leblebi-çerez çekti, aklınıza kim gelir? Tabii ki Köse Habil Kahveci. Ya Atatürk Stadı’nda simgeleşen Amigo Yaşar? Duyduğuma göre Kapalıçarşı ve civarında “almam” diyene bile detone bir sesle “ben tavsiye ediyorum” diyerek malını satan seyyar kesecimiz hala sağ. Allah ömürler versin.
Ulucami’nin doğu kapısında namaz çıkışlarının sadaka tahsildarı Hafız’ımız da belediye huzur evindeymiş.
Sanki herkes birbirini tanır gibiydi. Gençlerin heykel postahane arasında volta atar gibi kısa yürüyüşleri vardı. Orta yürüyüşler Mahfel’de molalanır, eğer yürüyüş uzun yapılacaksa Yeşil’e uzanır ve o meşhur “çaaaaaaay” derken göz ucuyla müşterilerin siparişini alan garsonun sesini duyardınız.
Fast-food’da ne demek? Hamburger? Pizza? Böyle ecnebi sözcükler  bilmezdik.  Bizim Şaban Sirkeci’miz vardı ve tost demeyi daha yeni yeni öğrenmiştik. Pide Kayhan’dan alınırdı. Reyhan Fırını, Mahkeme Fırını farklı mamülleri ile bilinirdi.
Öğlenleri Adem Baba’nın mekanına sıraya girmeden yer bulamazdınız. Çiğ köftenin kokusu, şiş kebabın dumanı Bursa semalarında görünmezdi. Kebap deyince aklımıza sadece İskender gelirdi.
Ama bir sürü de  Rodop köftecimiz vardı. O zamanlar İnegöl köfte ismine daha az rastlardık. İstanbul’lu bir arkadaşımın dikkatini çekmişti de  bana sormuştu Rodop köftesi çok mu meşhur diye. Bende “Bursa’da köfteciler Rodop, köyler Kızık, gazetelerin adı da Hakimiyet olur” demiştim.
Dinlenme eğlenme mekanımız Kültürpark’tı. Taylan gazinosundan ne sanatçılar geçti. Hiç unutmuyorum Zeki Müren uzun bir ayrılıktan sonra (aslında biraz da buruk, kırgın bir ayrılıktı) Taylan Gazinosu’nda programa gelişi bütün gazetelerin manşetindeydi.
Unutmadan söyleyeyim 70’lerin ortalarında yıldızı parlayan Bülent Ersoy filmlerde erkek rolünde oynardı. Tayyare Kültür Merkezi sinemaydı. Dilek Sineması, Kısmet Sineması ise şimdi sadece hatıralarda var.
Bursa’daki beş yıldızlı otellerden sadece Çelikpalas vardı.Ama şimdilerin Kırcı Oteli o dönemlerde Acar Otel olarak işletilirdi. Ses ve sahne sanatçılarının arz-ı endam eylediği bir mekandı. Diskoteği olması onu, ilgi duyan gençlerin de uğrak yeri yapmıştı.
Şimdilerde herkesin evinde jakuzi var, eskisi gibi hamama giden var mı acaba? Eski Kaplıca,Yeni Kaplıca, Karamustafa, Nasuhpaşa, Şifalı Yeşil Hamamı, Emirsultan Hamamı, Kükürtlü Hamamı… Bayanlar için de Hüsnügüzel ve Adak hamamı hatırımda kalanlar…
Ayrıca Hüsnügüzel çay bahçesi olarak da hizmet vermişti.
-Kentin ortak heyecanı Bursaspor-
Dundee United ‘i Vahit’in ceza alanı dışından attığı golle eleyişimizi hiç unutmuyorum. Hele hele Eskişehirspor’la yaptığımız maçlar ve maç sonrası yapılanlar unutulacak gibi değil. Laf aramızda bayağı abarttık o dönemler.
Neydi o rakip takımın bayrağını tabuta sarmalar?..
Muhtar Tucaltan, Hasan Bora, Metin Oktay, Toma Kaloperoviç o dönemlerde hoca olarak ilk aklıma gelenler.
Ya futbolcular?..
1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda kalecimiz Osman esir düşmüştü. Daha sonra Bursaspor’da hocalık yapan milli kaleci Rasim Kara’nın ilk maçını bugünkü gibi hatırlıyorum.
Mesut Şen, Kemal Batmaz, Orhan Özselek, Tezcan, Tacettin, kaptan Sinan, Ersel…
Ne kadar çok sayılacak futbolcu var. Eğer devam edersem bu yazı bitmez, bari milli takım kaptanlığı da yapan Sedat 3’le bu bölümü noktalayalım.
Bursa Festivali’nin açılışı Heykel’de yapılır ve Kültürpark’a kadar katılan ekipler tören yürüyüşü yapardı.
O dönemlerde kent meydanı olarak Heykel kullanılır ve mitingler bu alanda yapılırdı. Başbakanlar genellikle Heykel’deki Valilik binasının girişinin üzerindeki balkondan halka seslenirdi. Yıldırım, Osmangazi, Nilüfer gibi ilçe yapılanması yoktu. Sadece Merkez İlçe vardı. Büyükşehir de yoktu. Bursa Belediyesi hepimize yetiyordu.
Yeni Karamürsel ve Bursa Pazarı büyük mağazalar olarak açılmıştı. YKM farklı bir yerde faaliyet göstermekte ama bugünkü Orhangazi Altgeçidi’nin olduğu yerde eski, hatta dış cephesinde Osmanlıca bir levha bulunan binada faaliyet gösteren Bursa Pazarı kentimizi terk etti.
Kot pantolonu herkes giyemezdi. Çünkü yurtdışından gelirdi. Elbiselerimizi terziler dikerdi, daha sonra tüccar terziler türedi, bir takım elbise için üç prova yapılırdı, konfeksiyon sektöründeki gelişme bu mesleğin de yapısını değiştirdi. Bakkalımız ve mağazamız vardı, Market, hipermarket, grosmarket, plaza gibi sözcükler bizim literatürümüzde yer almıyordu.
Ekoloji ne demektir bilmezdik ama hormonlu gıda yoktu o dönemlerde. Zaten portakalı kışın, elmayı ve armudu yazın görürdük. Mevsimler karışmazdı, şimdilerin dondurulmuş, şoklanmış gıda ihtiyacını kurutulmuş gıda ile ikame ederdik, turşu, konserve her evde annelerimizin maharet sergilediği uğraşı alanlarıydı.
Çevre kirliliğiyle çok sonraları tanıştık. Mudanya’nın, Gemlik’in hemen her yerinden denize girilirdi. Koli basili ile hiç merhabamız olmamıştı. O Güzelyalı/Burgaz sahilinde köye kadar tek tük inşaat vardı. Arka tarafta oluşan mahalleler tamamen zeytinlikti.
Şimdi bakıyorum da;
Hiç kıymet bilemedik…
Derelerini örttük…
Havasını kirlettik…
Ovasını katlettik..,
O dönemler cuma namazına giden bir çok esnafın, dükkanım soyulur korkusu olmadığından kepenk indirmediğine, cumaya gittiğini belirtmek için bazen kapıya bir sandalye veya boş bir kasa koyduğuna tanık olurduk.
Hiç unutmuyorum, birisi bana Çekirge ile Bursa zamanla birleşecek diyen birini anlatmıştı ve eklemişti “Birleşmeye ne kaldı?” diye…
Haklıydı, çünkü o dönemlerde biz şimdinin pahalı dairelerinin bulunduğu Acemler’de futbol oynardık. Kükürtlü çok sonraları binalaştı.
Nilüfer 1980 sonrası oluşan bir ilçe, Bademli, Çağrışan villaları daha dünün çocukları. Neredeyse Bursa ile Mudanya bina binaya kucaklaşmak üzere.
Heeey gidi günler hey!
Ne dersiniz bizim kuşak artık yaşlanmaya başladı mı sizce?