Türkiye’nin yeni ekonomik düzende küresel lider olma hedefine çok özel yorumlar geldi

Pazartesi günü bu sayfalarda “Dünya yeni bir ekonomik düzen arayışında… Peki bu ortamda Türkiye küresel lider olabilir mi?” başlığı altında Taha Gergerlioğlu’nun yaptığı çok özel bir değerlendirmeye yer verdik.
Kısacası…
Gergerlioğlu o yazıda Amerika’nın artık küresel liderliği kaybettiğini belirterek Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslar’da yeni yapılanmayla geniş bir pazarın ortaya çıktığını, Türkiye’nin de bu bölgenin lideri olabileceğini, bu saüyede de yeni bir düzen arayan dünyanın yeni küresel lideri haline gelebileceğini savunuyordu.
Ardından da…
“Nasıl olacağı ise irademize bağlı” diyordu.
İşte…
Bu çarpıcı değerlendirme yazısının ardından okurlarımızdan çok sayıda elektronik posta aldık, yazıya yorumlar yapıldı. Bazı yorumlar da Facebook’ta paylaşıldı.
Biz de…
Bugün, önemli bulduğumuz bu değerlendirmeye gelen elektronik postalar ve yapılan yorumlardan bazılarını paylaşmak istiyoruz.
Örneğin…
Demokrat Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Önder Ersoy’un bu konuda çok çarpıcı görüşleri ve yorumları var.
Gönderdiği elektronik postada, “Taha Bey’in görüşlerine katılıyorum” dedikten sonra kendi görüşünü şu şekilde dile getiriyor:
“Son cümlesi olan Türkiye’nin yeni düzenin lideri olma konusunda kendi irademizin önemli olacağı cümlesi çok doğru. Ancak bu irade mevcut hükümetle gösterilmesi mümkün olamayacak bir durum.”
Böyle düşünmesinin gerekçesi şu:
“Mevcut hükümet Amerikan çıkarlarına hizmet ediyor. Bölgede ekonomik ve siyasi bir lider görevi biçilse de bu liderlik Amerikan çıkarlarına uygun olarak dizayn edilmiştir. Eğer Türkiye bu çıkarlara uygun olarak hareket etmezse, önceki hükümetlerin başına gelen bunların da başına gelir.”
Bölgeyle ilgili düşüncesi ise şöyle:
“Aslında bölgede ciddi bir egemenlik kavgası var. Bu kavga ABD ile AB arasında. AB bu kavgada, ortam müsait olmasına rağmen içinde bütünlük sağlayamaması ve de yanlış politikalar izlemesi nedeniyle ABD’ye karşı üstünlük sağlayamıyor.”
Öngörüsü ise şu:
“ABD enerji bölgelerini kaptırmamak için Türkiye’yi AB’ye karşı her zaman kullanacaktır. Türkiye AB’ye girmeye çalışsa bile girmesi çok zor. Amerikancı tavrı nedeniyle Almanya-Fransa tarafından kabul görmeyecek. AB’ci bir tavır izlese bu kez de İngiltere, İtalya, İspanya tarafından istenmeyecek.”
Önerisi şu:
“Türkiye aslında her iki tarafın da peyki durumundan çıkmalı. Milli, siyasi ve ekonomik politikalarını üretmeli. Önce kendi ekonomik gücünü sağlamalı.”
Yolu ise şöyle tarif ediyor:
“Bu güç ekonomimizin millileşmesinden geçer. Bugünkü gibi gerek özelleştirmeler, gerekse yerli sermayenin yabancılaşması ile sağlanamaz. Özellikle finans sektörünüz ve bazı stratejik sektörleriniz hızla yabancılaşırken bu güce kavuşmak neredeyse imkânsızdır.”
Ekonomik güce bakışı şöyle:
“Bir diğer dezavantaj da özellikle sanayi sektöründe dünya markası olabilmiş ürünlerle ileri teknoloji ürünleri üretememiş olmak. Siz dünyaya özellikle Amerikan veya AB firmalarına fason çalışırsanız, onların güdümünden çıkamazsınız.”
Görüşlerini şöyle sürdürüyor:
“Son ekonomik kriz bunu çok açık biçimde gösterdi. Krizin dünyayı kısa sürede bu kadar etkilemesinin ve Türkiye’de bu kadar derin hissedilmesinin ana sebebi tamamıyla bu.”
Bakışını önemsedik:
“Türkiye ileri teknoloji ürünlerini ve dünya markası ürünlerini üretir, bu ürünlerin hammaddesini bölgeden sağlayabilirse ve yine bu ürünlerini bölgede ve dünyaya da pazarlayabilirse; bölgenin ekonomik ve siyasi lideri olmakla kalmaz, dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi güçlerinden biri olur.”
Sonra da…
“Dünyanın yeni ekonomik düzeninde bir değil birkaç büyük ekonomisi dünyaya hakim olacak” dedikten sonra şunu söylüyor:
“Bunlardan biri neden biz olmayalım? Bu konuda irade koyacak olan, evet Türkiye’dir, ama öncesinde milletimizdir. Eğer milletimiz gerçekleri görür ve ilk seçimde tercihini millileşmeden yana koyarsa 21. yüzyıl rahmetli Özal’ın da dediği gibi Türkiye’nin dünyanın  lider ülkelerinden biri olacağı bir yüzyıl olur.”
••••••••••
Bir başka okurumuz, Ömer Atakoğlu ise, küresel liderlik konusunu ekonominin bir başka penceresinden, farklı bir yaklaşımla ele alıyor.
Söylediği şu:
“Oyunun kuralları değişiyor… Artık tek süper güç yerine süper güçler oluşuyor. Bu güçler hem birbirleriyle rekabet edecek, hem de işbirliği yapacak. İş dünyasında en büyük rakipler bile bir çok alanda ortaklıklar kurmaya başladılar.”
Yeni iş ortamının terminolojisi hakkında da bilgi veriyor:
“Bu yeni iş yapma biçimi için coopetition terimi kullanılıyor.”
Beklentisi ise şu:
“Şahsi görüşüm, Türkiye eğer tarım ve endüstriden sonra, şu an yaşamaya başladığımız bilgi çağını yakalayabilecek ulusal stratejiler geliştirip, henüz dünyada hiçbir ülkenin tam anlamıyla ulaşamadığı bilgi toplumu hedefine ulaşmaya çabalarsa, bu çağa uygun genç insan kaynağı ve jeopolitik konumu sayesinde de süper güçlerden biri olabilir. Tabii öncelikle aklımızı kullanmamız lazım.”
Okurumuz Sevda Anaç ise küresel liderliğe giden yolda kaygılar taşıyor e biraz da karamsar yaklaşıyor:
2050’de nüfus artış hızımız durma noktasında olacak. Bundan dolayı, bilgi toplumu olamadan, AB’ye girersek; AB şimdi Bulgaristan’ı nasıl pislik yuvasına çevirdiyse Türkiye’ye de hep çevreye zarar veren sanayi kalacak. Bizim gibi gelişmemiş ülkelerin gelişmiş ülkelere yetişmesi için beşeri sermayesini arttıramadığı hızda arttırması lazım. O da şu anda imkansız.” ••••••••••
Çok özel bir yorum da, Bursa’daki sivil toplum yapılanmaları ve sosyal çalışmaların içinde yer alan Yurt Partisi’nin eski il başkanı Diş Hekimi Gürkan Kaya’dan geldi.
Kaya, özellikle dünyadaki gelişmeleri yakından izlemek adına çok okuyan bir siyasetçi olarak, her zamanki gibi farklı yaklaşımlarıyla düşüncesini açıklıyor:
“Türkiye’nin küresel bir lider olmasının tek şartı, istikrarlı bir ekonomik politikasının olmasına ve demokrasisinin bütün kurum ve kuruluşlarında uygulanmasına bağlı.”
Ardından…
“Süper güçlerin en önemli özelliklerine baktığımızda; askeri güç, ekonomik güç ve bilgi gücüne sahip olduklarını görüyoruz” tespitini yapıp, şu yorumu getiriyor:
“Türkiye küresel lider olmak için binlerce yıllık geçmişinden gelen bir iktidar kültürüne sahip. Lakin, küresel lider olmak için pasif politika yerine aktif politika izlenmesi zarureti var.”
Sonra da küresel liderlik için yaşanan sorunları anımsatıyor:
“Küresel liderlik konumundaki bir ülkenin önce kendi iç ve dış politik sorunlarını çözmüş, ya da çözme noktasında dünya kamuoyundan güven alması gerekir. Bu noktada Türkiye’nin de buna göğüs gerecek baskı enstrümanları olması gerekir.”
Düşüncesi şu:
“Türkiye’ye de yakışan, geçmişten gelen uygarlık kültür birikimine göre küresel lider olması. Hazar Denizi ve Kafkaslar’daki doğalgaz ve petrolün Avrupa’ya güvenli geçişinde Nabucco projesi kapsamındaki doğalgaz arz güvenliği Türkiye’nin küresel lider olma yolunda çok önemli bir adım.”
Bu noktada…
Kafasında oluşan ileri durum görüntüsünü paylaşıyor:
“ABD bölgeden çekilir gibi davranıp, asıl amacının Hazar Denizi ve Kafkas enerji koridoruna üs kurmak, bu yolla da Karadeniz’de askeri güç bulundurmak olduğunu düşünüyorum.”
Şöyle devam ediyor:
“Bununla birlikte, Amerika’nın bundan sonraki adımı Afganistan’a kaydıracağı Irak’taki askerlerini, Birleşmiş Milletler nezdinde alacağı bir kararla, güvenlik bunalımı yaratılacak olan Pakistan’a yerleştirmek olacak.”
Uyarısı ise şu:
“Burada önemli olan, Türkiye’nin Rusya, Çin, Hindistan, İran, Irak, Afganistan, Ermenistan ve Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleriyle birlikte dış politikasının ne olacağıdır.”
Görüşü de şöyle:
“Türkiye kesinlikle küresel lider olmalı. Çünkü, altyapısı ve DNA’sı buna uygun. Üstelik bunu da taşıyabilecek kapasitede.”