
Terör zaten acımasız bir yöntem. Buna son dönem toplumun arasına karışan canlı bombalar eklenince daha da acımasız hale geldi.
Üstelik…
Türkiye yalnızca bir terör örgütünün hedefinde değil. İki ayrı acımasız örgüt ile mücadele veriliyor. Kan durmuyor, acılar dinmiyor.
İşte…
Bu tabloyu Başbakanlık Başdanışmanı ve Dış İlişkiler Başkanı Dr. Gürsel Dönmez’e sorduk. Akademisyen kimliğiyle Avrupa’daki çeşitli üniversitelerde yıllardır konferanslar veren Dr. Dönmez de yine çok farklı bir bakış açısıyla çok çarpıcı bir tablo önümüze koydu.
Önce…
Geçmiş konuşmalarımızdaki “terörle mücadelemiz uzun sürecek” sözünü anımsattı ve teşhisi koydu:
“Komplike cerrahi müdahale gerektiren bir durumla karşı karşıyayız. Yapabilecek güçteyiz çok şükür, ancak kısa vadede tedavisi olmayan bir kanser türü ile uğraşıyoruz. Terör, tüm insanlığın kanser hastalığı.”
Teröristleri “acınacak yaratıklar” olarak tanımladıktan sonra, “arka planına bakmak” gerektiğini vurguladı.
Sonra da…
Konun üzerindeki örtünün ucunu kaldırdı:
“Açık ve net olan şu: Terör örgütlerinin arkasında dost görünümlü devletler içine çöreklenmiş emperyal çeteler var.”
Akademik yaklaşımla özel bir tanım yaptı:
“Temel yöntem ‘divide et impera’ yani böl ve yönet olarak ortaya çıkıyor. Bu yöntemlerden biri, kendi düşmanını inşa ederek potansiyel muhalefeti daha doğmadan kontrol ve iğdiş etmektir.”
Şunu ekledi:
“Bazen Frankeştayn yaratmak gibi ileri adımlar attıklarını da biliyoruz.”
Bu noktada…
“PKK terörü ile DAİŞ terörüne bu açıdan bakmak gerek” deyip devam etti:
“İkisi de emperyal çetelerin taşeron örgütleri. Kanlı satrancın piyonu olmaktan başka rolleri yok.”
Şunu vurguladı:
“PKK terörünü etnik eksende kurgulayan emperyal odak, dinsel eksende ise DAİŞ benzeri örgütleri imal edip piyasaya sürüyor. Birbirleri ve ülkemizle asimetrik savaş yöntemi terör üzerinden mücadele ediyorlar.”
Terör saldırılarının çoğunlukla “taktik hamleler” olarak ortaya çıktığına dikkat çekip, bunları savuşturabilmek için bilinmesi gereken arka plana ışık tuttu:
“Türkiye kendi stratejisi ile yol alıyor. Elindekiyle yetinip pasif pozisyon alsa, belki Türkiye ile bu kadar uğraşmayacaklar. Ama pasif kalsak bizi çoktan birkaç parçaya bölmüş olurlardı.”
Şunun altını çizdi:
“Türkiye diplomasi arenasının şamar oğlanı yapılabilecek bir ülke değil. Asla olmadı ve olmayacak.”