12 Haziran seçiminin irdelenen ve önümüzdeki süreçte de irdelenecek olan pek çok özelliği var.
Nitekim…
Seçimlerin öncesinden, hatta aday listelerinin belli olduğu 11 Nisan’dan bu yana süregelen ve süreceği yolunda da belirtiler gösteren konular arasında siyasi partilerin aday listelerinde dağ yöresini ihmal ettiği değerlendirmesi bu seçimin çok konuşulan konuları arasında öne çıkıyor.
Üstelik…
Yine süregelen değerlendirme ve tartışmaların genel yapısı içinde dağ yöresinin ilk kez adaysızlığa reaksiyon verdiği gözleniyor.
Gerçi…
Kimilerinin beklediği gibi bir eylem yok, zaten sivil toplum örgütü yapılanması içinde her hangi bir siyasi partinin aleyhinde eylem ya da lehinde gösteri organize etmek de doğru değil.
Ama…
Yine de dağ yöresinin siyasette önemsenmesi ve etkinliğinin artırılması konusunda görüş geliştirenler var.
İşte…
Bu isimlerden biri de duyarlı bir dağlı olarak bilinen Fahrettin Beşli.
Aynı zamanda Dağ-Der Yönetim Kurulu Üyesi olan Beşli, seçimde ortaya çıkan dağın adaysızlığı tablosu doğrultusunda, en azından gelecek seçimlere yönelik proje olarak açık mektup gönderdi.
Çok özel bir değerlendirme ve strateji arayışı içeren, zaman zaman da özeleştiri yapıp yeni hedefler doğrultusunda öneriler getiren Fahrettin Beşli’nin çarpıcı içerikli açık mektubu aynen şöyle:
Son genel seçimler sürecinde bir geleneksel sonuç ile tekrar yüzleştik. Siyaseten gönlümüzden geçirdiğimiz sonucu elde edemedik. 2500 nüfuslu kentten çıkacak 18 tane vekilin arasında bir Dağlının olmamasına üzüldük, kızdık, küstük, tavır koyduk. Dağlı her kesim aynı şeyi hissetti ve söyledi. Tepkimizi başkalarına yöneltmeye kalktık. Oysa bunun muhasebesini kendi içimizde yapmaktan başka bir çıkışımız yok. Sorun da, eksik de, çare de kendi içimizde.
Seçimlerden sonra bazı yerlere afişler asıldı. “Teşekkürler Nilüfer” diye. Bir yere “Teşekkürler Dağlılar”, “Teşekkürler Büyükorhan, Harmancık, Keles, Orhaneli” asıldı mı? Ya da dendi mi? Ben duymadım, görmedim. Ne seçim öncesi ne seçim sonrası biz kimsenin umurunda değiliz. Biz, sadece bizim umurumuzdayız.
Yeri gelmişken bir hususa daha açıklık getirmek lüzumu görüyorum. Bu konuda kim bir şey söylese, iktidara muhalefet ya da tepki gibi algılanıp öyle yorumlanıyor. Ya da söylemler ona hitaben yapılıyormuş gibi dinleniyor. Oysa sitemimiz tüm siyasi partilere… Ancak en güçlü olan, en fazla elinde imkân olanın payına haliyle en fazlası düşüyor. Büyükten beklenti de büyük oluyor.
Sadece bu kadar, bundan ötesi yok. Yoksa bu çabalar siyasi mülahazalarla yapılmış muhalif reaksiyonlar değil.
Kendi içimiz de dağ yöresi siyasetini yönetmeye başladığımızda en güçlü parti içinde en fazla mesai harcayacağız. O parti içinde iyi yerlere gelenlerin, dağ yöresine daha fazla faydalı olma imkânları olacağını hepimiz biliyoruz.
Seçim öncesi ortaya çıkan bu hayal kırıklığı ve memnuniyetsizliğin sesini duyuracak bir tepkiye dönüştürme amacıyla meydana çıkan  “Dağ Yöresi Siyaset Platformu” hacca giden karınca misali, mütevazı ve iyi niyetli bir girişim olarak kaldı.
Seçimler ve sonrasında hepimizin geldiği ortak nokta şu: DAĞIN SİYASETİ YÖNETİLMELİ. Dağda oy veren de, oy verilen de siyaseten yönetilmeli. Bunu biz yapmazsak, başkaları kendi hesapları doğrultusunda yapacaklar.
Kötü niyetle elinde silahla dağda gezenlerin, siyaseti yöneterek geldikleri nokta; elinde orakla, çapayla dağda yaşayanların elindekinden daha iyi olmamalı.
Seyredemeyiz, boş konuşup, geçmişin yorumunu yapacağımıza, geleceğin planını yapmalıyız.
Siz iktidar partisinin il başkanı olsaydınız ya da Bursa’dan 18 tane milletvekili adayı göstermek konusunda tek yetkili kişi olsaydınız, bulunduğumuz koşullar çerçevesinde durum muhakemesi yaptığınızda, yöremizden kimi hangi gerekçe ile aday gösterirdiniz?
Dağ yöresini kayırmak isteseniz de elinizin çok güçlü olmayışının çaresizliğini yaşardınız. Geniş bir kitleyi arkasında bulunduran ya da siyaseten yetişmiş, faydalı işler yapacağı bilinen, bir gücü, bir marifeti, bir imkânı elinde bulunduran kimi seçerdiniz? Hangi ismi dillendirseniz, dağın geri kalan kesiminin tepkisi ve muhalefeti ile karşılaşırdınız. Daha birçok gerekçeler şüphesiz sizi kısıtlardı. İşte bu noktalar bizim onarmamız gereken kırık dökük zayıf noktalarımız.
İşe kendi siyasetçilerimizi çıkarmakla, yetiştirmekle ve sunmakla başlamalıyız. Biz öyle değerli siyaset erbabı çıkaralım ki; biz bunları değerlendirin diye kimsenin kapısını çalmayalım. Aksine bizim kapımızı bu değerlerimize talip olan siyasiler aşındırsın. Biz çarşafçılar misali elimizdeki satabilmek için sokak sokak dolaşacağımıza; kuyumcu misali elimizdeki altınımızı çıkarıp işleyelim, dükkânımıza gelene satalım.
Bu çağrıyı doğru anlamayan, kestirmeden sonuç çıkaranlar, şahsi hesap peşinde bu gayrete girdiğimi düşünebilirler. Her insan gibi ve en fazla her insan kadar siyasi beklentilerim ve hayallerim var. Ancak kişisel imkânlarım bunları gerçekleştirmek için yeterli olmadığından bu hayallerimi hedeflerim olmaktan çıkardım. Ama benim bunun için ortaya koyabilecek bir heyecanım, yeteneğim, fikri ve akli birikimim var. Yöre siyasetinin oluşturulması gibi büyük bir ideale hizmet edecek heybemde bir şeyler var. Başka bir imkân da siz de var.
Diğerinde bir başka marifet ya da güç var. Bunların toplanıp birleştirilmesinden mutlaka sonuç çıkacağına inanıyorum. Yoksa herkesin heybesindeki bir başına bir işe yaramayacak ve kullanılamadan heba olup gidecek. Tek pirinç tanesi çöpe gider, yüzlerce pirinç tanesinden pilav olur, bir işe yarar.
Osmanlı; kardeşlerinin lehine Bey’likten fedakârlık eden Gündüz Alp’ten, Savcı Bey’den; yaşına bakmadan büyüklüğünü kabul ederek “Osmancık”ın etrafında toplanıp, onun liderliğinde birlikte hareket eden beylerden doğdu. Tarih de onları; Samsa Çavuş’u, Konur Alp’i, Akça Koca’yı, Ak Timur’u,  Kara Mürsel’i Osman Gazi ile birlikte yazdı, bizde hepsini aynı minnet ve sitayişle anarız.
Devlete, vatana, millete ve yöreye hizmet illa bir mevki, makam sahibi olmaktan geçmez. Her yerde her koşulda verilen emeklerin, yapılan fedakârlıkların toplamı büyük sonuçlar doğurur.
Yöremizin tek ve en büyük sivil toplum örgütü olan DAĞDER’in gücünü düşürmez, gölgelemez, zor durumda bırakmaz, iki başlılık yaratmaz. Hepimizi DAĞDER’in içinde yetiştik. Onun büyüklüğünü ve saygınlığının teminatı yine bizleriz. Ona zarar gelmesin siyasetin gölgesi dernek üzerine düşmesin diye ayrı ve bağımsız bir oluşum daha doğru bir çözüm olacaktır. DAĞDER’le olan ilişkiler doğru yönetmeleri hayata geçirecek şekilde en başta belirlenecektir.
Dağlılar artık büyüklerinden üç kişiye iş, iki öğrenciye burs, yola asfalt istemeyi bırakmalı. Bundan sonra siyasette etkili yerlerde dağlı olmasını istemeli. Bursu, işi, yolu bu noktaya getirdiği kendi değerinden zaten gönül rahatlığı ile isteyebilecekler. Bırakalım iç çekişmeklerimizi ve çekememezliklerimizi. Kiminin lafına, kiminin sakalına, kiminin köyüne, kiminin yaptığına, geçmişine takılı kalmayalım. İçimizden çıkacak ümit vadeden her değerimizi ayırım yapmaksızın destekleyelim, işleyelim, yüceltelim, taşıyalım. Ben en uyuşmadığım, en anlaşamadığım en çatıştığım (varsa böyle biri) kişi için dahi canla başla çalışacağıma, emeğimi bilgimi, imkânımı seferber edeceğimi beyan ve taahhüt ediyorum.
Kişisel beklenti ve hedeflerimi bir kenara bırakıp Dağın büyük hedeflerinin hizmetkârı olmaya kendim den başlayarak emsal oluşturmak istiyorum. Bu noktadaki samimiyetimin ölçüsünün takdirini size bırakıyorum. Bu amaca dönük söyleyecek sözü olanı, emeği, bilgisi,  tecrübesi katkısı olanı toplanmaya ve birlikte çalışmaya davet ediyorum. Tez zamanda toplanalım, organize olalım, görev dağılımı yapalım, başımıza bir büyük getirelim.

 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		