Siyasetçinin artık baskıdan yakınmaya hakkı kalmadı!

Katıldığımız konferans ya da söyleşilerde karşımıza çok sık çıkan bir soru var. İnsanlar, siyaset-sivil toplum ilişkileri kapsamında, özellikle hemşeri dernekleri tarafından siyasete baskı yapılıp yapılmadığını soruyorlar.
Biz de…
Yıllardır dilimiz döndüğünce, “Birer sivil toplum faaliyeti olan hemşeri derneklerini toplumun sosyal supabı gördüğümüzü, fakat dernekleri siyasete siyasetçinin davetinin soktuğunu” anlatıyoruz.
Böyle söylediğimizde özellikle siyasetçiden itiraz geliyor.
Ne var ki…
AK Parti’nin aday belirleme süreci kapsamında sivil toplum örgütleri önüne sandık koyması ve “Kimi milletvekili görmek istersiniz?” sorusuyla oylama yaptırması yıllardır söylediğimizin kanıtı oldu.
Çünkü…
Bu oylama yönteminin aday belirleme sürecine eklenmesiyle, siyasetçinin artık üzerinde derneklerin baskısı oluştuğu şikayetini yapma hakkını ortadan kaldırdı ve bu baskıyı legalleştirdi.
Üstelik…
AK Parti’de Alt Komisyon ve Ara Komisyon çalışmalarını tamamladı, listeye son şeklini verecek Üst Kurul da çalışmaya başladı. Hatta, listelerin büyük ölçüde hazır olduğuna dair genel bir inanış var.
Öyleyse…
Böyle bir süreçte derneklerin önüne sandık neden konuyor? Eğer amaç yalnızca “Sizin de fikrinizi alıp listeyi öyle yaptık” demekse, bundan sonra derneklerin siyasete müdahalesi olarak yansıyacak olumsuzluklara şimdiden hazır olmak gerekiyor.
Derneklerin oylamaya gösterdiği ilgi de böyle bir gelişmenin sinyallerini verdi.
Bununla birlikte…
Günlerdir kulis yapıldığını duyuyoruz. “Falanca kişi filanca yerleri arayıp şu aday adayı için oy istiyor” şeklinde çok sayıda arayan oldu.
Bundan da şu sonucu çıkardık:
AK Parti’nin STK’lar oylamasında herkes kendi hemşerisini yazdı.
Yani…
Pazartesi kurulan sandıkların nasıl bir yapı ortaya koyacağı üç aşağı beş yukarı belli.
O bakımdan…
Eğer gerçekten kullanılan oylar sayılacaksa, bu oylamadan sağlıklı bir sonuç çıkacağı konusunda pek umutlu değiliz.