Doktor-medya krizi ilk değil, son da olmayacak… Dr. İrgil’in “meme kazası” ve 30 yıl öncesine ait bir anı

İzmir’de liseyi bitirip, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okumak için Bursa’ya geldiği ilk günden beri tanırız Dr. Ceyhun İrgil’i.
Önce Tıp Fakültesi Acil Servisi’ni resmen uçuran ekibin önemli parçalarından biri oldu. Sonra meme cerrahisine yönelip uzmanlaştı. Yaptığı ameliyatlar yurt dışındaki tıp kongrelerine gündem oldu.
Bugün…
Meme cerrahisi alanında Türkiye’deki 5 uzmandan biri.
Kendi alanında hastalarının bir şöhretti ama hafta başından beri Balıkesir’deki meme kanseriyle mücadele konulu sempozyumunda yaptığı konuşmayla gündem oldu, Dr. Zırva denildi.
Ceyhun’a kızıyorlar…
Kadınlara “meme kanserinden korkmamalarını” anlatabilmek için örnek verirken “parmağımın kesilmesi yerine memelerimin kesilmesini isterim” demiş, “memeler dört köşe olsa kimse dönüp bakmaz, deriyi kaldırsanız kuyruk yağı” demiş.
Onu tanıyanlar üslubunu bildikleri için yadırgamıyorlar.  Ama gazeteden okuyanlar tartışıyorlar. Hatta, medyayı ve bu konuda görüş açıklayan sanat camiasını ikiye böldü.
Tanıdığımız, üslubunu ve niyetini bildiğimiz için yazılanlara, yorumlara gülüp geçiyoruz. Ama gülmeyenler olduğunu da görüyoruz.
İşte…
Böyle bir ortamda 30 yıl önce yaşadığımız benzer bir medya-doktor olayı geldi aklımıza.
1982 yılı şubat ayıydı. Çalıştığımız Doğru Hakimiyet gazetesinde tek sütunluk bir ilan dikkatimizi çekti.
İlanda…
Taya adlı bir derneğin o akşam Tıp Fakültesi’nin bir anfisinde toplantı yapacağı duyuruluyordu.
İlandaki telefon numarasını aradığımızda Taya’nın Toraks Hastalıkları Araştırma ve Yardım Derneği olduğunu öğrendik. Doktorlar arasında bilgi paylaşımı için kurulmuş bir dernekti.
İzlemek istediğimizi söylediğimizde, “İlk kez bir gazetecinin ilgilendiğini, memnun olacaklarını” söylediler. Biz de gidip izledik.
Fakat…
Herkes doktor olduğu için sunumlar tıp diliyle yapılıyor ve latince kelimeler kullanıyorlardı. Genç bir doktor olan Dr. İsmail Faki o gece bize tercümanlık yaptı ve dostluğumuz başladı.
Son olarak, derneğin başkanlığını yürüten Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nihat Özyardımcı çıktı. Tercümesiz anlayabildiğimiz tek konuşmaydı.
Sözlerinin sonunda bir de espri yaptı:
“Günde bir paket sigara içenin ömrü şu kadar kısalır, iki paket içenin bu kadar kısalır, üç paket içenin şöyle kısalır. Günde dört paketten fazla sigara içenin ömrü kısalmaz. Çünkü kısalacak bir şey kalmaz.”
Ertesi gün, dinlediklerimizi haberin dışında bir dille geniş geniş yazdık, Doğru Hakimiyet’te yayınlandı.
Bir gün sonra ise, Milliyet gazetesinin üçüncü sayfasında “Bu nasıl profesör?” manşeti çıktı karşımıza. Yazdıklarımızın aynen aktarıldığı haber “günde dört paketten fazla sigara içene bir şey olmayacağı” cümlesiyle bitiyordu.
Üstelik,İstanbul’daki bazı hocalardan da görüş alınmış. Okuyunca dehşete kapıldık, herkes Prof. Dr. Özyardımcı’yı kınayıp eleştiriyordu.
Derken masadaki (o zamanlar cep telefonu yok) telefon çaldı. Nihat Hoca çok öfkeliydi. “Sen benim kariyerimi mahvettin, beni bitirdin” diyordu.
Milliyet’teki haberle ilgimizin olmadığını anlatamadık. Çünkü toplantıyı izleyen tek gazeteci bizdik ve Hoca da doğal olarak bizi sorumlu tutuyordu.
Oysa…
Haberin Milliyet’e gidiş öyküsü daha başkaydı.
O yıllarda…
Anadolu Ajansı’nın bölge müdürlükleri arasında “teleksle en fazla sayfa sayısı haber geçme yarışı” vardı ve yerel gazetelerde çıkan her şey AA’nın sayfalarına giriyordu.
Bizim yazı 3 sayfa tutmuş, bir cümle yeni sayfaya geçmiş. Teleks operatörü de “Bu sayfaya devam mı edelim, yoksa haberi önceki sayfanın sonunda bitirelim mi?” diye sormuş. Dönemin yetkilisi, diğer sayfaya geçen son cümleye bakmadan, “O cümleyi atıver, sayfa sonunda haber bitsin” demiş.
Böylece…
Sayfanın sonu “Günde dört paketten fazla sigara içenin ömrü kısalmaz” cümlesiyle bitmiş. Bir sonraki sayfaya geçen “Çünkü kısalacak bir şey kalmaz” ifadesi ise uçmuş.
Sonuçta…
Prof. Dr. Nihat Özyardımcı kariyeri bu haberle tartışılır hale geldiği için yıllarca bizimle konuşmadı. “Gazetecilerin ilgisizliğinden” yakınılan Taya derneği, bir gazetecinin katıldığı ilk toplantıda kapandı.
Yani…
Ceyhun’un yaşadığı ilk değil, galiba son da olmayacak.