Terörle mücadelede yol ayrımına gelindi

Şunu kabul etmek gerekir ki… Türkiye 1984’te Eruh baskını ile tanıştığı bölücü terör hareketini başlangıçta pek fazla ciddiye almadı.
Sonrasında…
Terör örgütü PKK’ya karşı devletin sert tepkisi anlamında yoğun silahlı mücadele aşamasına geçildi.
Fakat…
Terör örgütüne yoğunlaşıldığı süreçte, bölgede örgüte halk desteği ortaya çıktı.
Bu kez…
Teröre karşı yalnızca silahlı mücadelenin yeterli olmayacağı, teröre yol açan ve besleyen nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiği gündeme geldi.
Bu da uzun tartışmalara ve değişik dönemlerde değişik uygulama arayışlarına neden oldu.
Son süreçte…
Güçlü tek parti iktidarı olmasının da avantajıyla, AK Parti’nin bölgede terörü besleyen sosyal etkenleri ortadan kaldırmak için en radikal adımları attığını gördük. Diğer bölgelerde ve siyasette tepki görse de açılım konusu, terörü besleyen ya da yaşamasını sağlayan etkenleri ortadan kaldırmaya yönelik en cesur hamleydi.
Yine…
Kamuoyunun zaman zaman tepkisini çekse de çözüm için diyalog arayışı belli bir tempoda sürdü.
Şimdi…
Yaşanan son terör saldırıları ve her gün artan şehit cenazeleri yakın süreçte atılan tüm adımları değiştireceğe benziyor.
Nitekim…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarına yansıyan sert çözüm ifadelerinden bunu anlıyoruz.
Gelinen nokta şu:
Diyalog çabaları ve açılım politikalarıyla terör örgütünü etkisizleştirme anlayışı sonuç vermeyince geriye, Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un 4 ay önce yayınlanan Terör Örgütlerinin Sonu adlı kitabında vurguladığı gibi, terör örgütünü yok etme seçeneği kalıyor.
Bunun yolu da silahlı mücadeleden geçiyor.
Kandil operasyonları, terörle mücadele yapılanması ve iktidarın söylemlerinin sertleşmesi bu değişimi gösteriyor.
Son 3 gündü kamuoyunda, örgütlenmeksizin başlayan ve kendiliğinden gelişen terör saldırılarına tepki eylemleri de kamuoyu beklentisinin bu yönde olduğunu ortaya koyuyor.
O nedenle…
Türkiye bir kez daha bu yol ayrımına geldi.
Ancak…
Tam da burada çok dikkatli ve duyarlı olunmasını gerektiren bir durum var:
Hedef terör, bölge halkı değil.
Dahası…
Yaşadığımız yöre olan Bursa’da da teröre karşı mücadelenin sertleştiği bölgeden gelen Kürt nüfusu ve sermayesi son yıllarda çok arttı.
Yani…
Kamuoyu tepkilerini ortaya koyarken ve bu tepkileri kanalize ederken Bursa’nın değişen demografik yapısıyla ülkenin büyük Kürt kentlerinden biri haline geldiğini unutmamak gerekiyor.
Toplumsal barışı zedeleyecek her şeyden kaçınmak hepimizin sorumluluğu.