Başkanlık sistemi ilk Turgut Özal, sonra Süleyman Demirel dönemlerinde gündeme geldi. İkisinin de cumhurbaşkanlıklarının sonlarında tartışmaya açılması dikkat çekici. Aynı durum bugün de geçerli.
Peki…
Bu sistemin zaman zaman tartışılması bir tesadüf mü, yoksa Türkiye yeni bir sistem mi arıyor?
Soruyu…
Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Siyaset Sosyoloğu Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay’a sorduk.
“Bazı şeyleri tesadüf göremeyiz” dedi ve şunu söyledi:
“Dünyadaki gelişmelere baktığımızda, siyaseti zorlayan toplumsal talepler olduğunu görürüz. Halk kesimlerinin talepleri ise çok boyutlu.”
Kırılma noktası şu:
“İktidarın temerküzü dediğimiz, iktidarın tek elde toplanarak acil kararlar alma kabiliyetini göstermesi zorunluymuş gibi bir çaba var.”
Değerlendirmesi şu:
“Biz zannediyoruz ki; koalisyon olmazsa, hep tek parti iktidarı olursa bir iktidar kuvvetli olur, çabuk karar alabilir, çabuk hareket edebilir.”
Birinci gerekçeyi böyle gören Prof. Dr. Sarıbay, şuna da işaret etti:
“Tek adam kültü, ya da tek adam tapınısı dediğimiz bir kültüre sahibiz. Son saniyede biri çıkıp bizim adımıza karar versin, masaya yumruğunu vursun, ‘Bu iş böyle olacak, ben böyle karar verdim’ desin isteriz.”
Bu noktada…
Ali Yaşar Hoca bugünü şöyle yorumladı:
“1876’dan beri Türkiye iyi kötü bir parlamenter sistemi tecrübe ediyor, Belki kafalarımızda modern krallık, modern padişahlık var. Genel olarak tek adama duyulan ihtiyaç, özellikle kriz dönemlerinde çıkar. Siyasi tarihimizde örnekleri var. Bizde dengeleme değil, güç merkezi oluşturmak ve sihirli değnek vermek birinci amaç.”
Gelinen noktada…
Yönetim yetkisinin tek elde toplanmasını getirecek olan başkanlık sisteminin gelişmiş ülkelerin modeli olduğunu düşünen de var, çoğulcu demokrasi ile örtüşmediğini savunan da.
Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay farklı bir pencereden baktı:
“Başkanlık sisteminin demokratik sistemin ömrünü kısalttığının görüldüğü yerler var. Örneğin, Amerika kıtasındaki ülkelerde bunu görüyoruz.”
Rakamlar verdi:
“1992’de yapılan araştırmaya göre, 25 yıl kesintisiz işleyen 31 demokrasiden 24’ü, yani yüzde 77’si parlamenter rejime sahip. 4’ü, yani yüzde 12.9’u başkanlık sistemiyle, 3’ü ise yarı başkanlıkla yönetiliyor.”
Şu sonucu çıkardı:
“Hepsini tek bir başkanlık sistemi kategorisinde toplamamız zor. Örneğin, Latin Amerika modeli farklı ve bu daha çok diktatoryal siyasi sonuçlarla istikrarsızlığa yol açıyor. Amerikan sistemi daha farklı.”
Şuna vurgu yaptı:
“Telaffuz edilmemekle birlikte, bizim siyasilerin de kafasında Amerikan tipi başkanlık sistemi var.”
Şunu ekledi:
“Avrupa’da ise Finlandiya’daki başkanlık sistemi ile Fransa’daki yarı başkanlık sistemini görüyoruz. Fransa’da iki figür var. Biri başbakan, diğeri cumhurbaşkanı.”
Tam da bu noktada itirazını ortaya koydu:
“Zaman zaman başkanlık sistemini tartışıyoruz ama hangi tip başkanlık sistemini neden istediğimiz tartışmasını hiçbir dönemde görmedim.”