Her zaman, her fırsatta tekrarlıyoruz… Türkiye çok hızlı şekilde çok sık gündem değiştiren bir ülke. Gündem öylesine sık değişiyor ki, adeta gündem enflasyonu yaşanıyor.
Çünkü…
Neredeyse sabah ayrı, öğle ayrı, akşam ayrı gündem maddeleri kamuoyu önüne geliyor ve bunların hepsi tartışılıyor.
Hele…
içinde bulunduğumuz bu süreçte dış gelişmeler de içeride hayli önemli yankılara yol açıyor.
İşte…
Böyle bir ortamda Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından gündeme, kamuoyunun “taş atan çocuklar yasası” olarak kabul ettiği yasa değişikliğiyle ilgili hazırlıklar getirildi.
Daha doğrusu…
Bakan Ergin, bu yasa değişikliği önerisini muhalefet partileriyle görüştü.
Aslında…
Bu konu, taş atan çocuklar olayının yaşandığı bölgedeki Diyarbakırspor-Bursaspor maçının atılan taşlar nedeniyle yarım kalmış olması nedeniyle biraz daha göz önüne çıktı.
Yine…
Yasa değişikliğinin çalışmasının Adalet Bakanlığı tarafından yapılıyor olmasına karşın, kamu vicdanı küçük çocukların taş attıkları gerekçesiyle cezaevine girmelerini tartışıyor.
Gerçi…
Çocukların attığı taşların devletin güvenlik güçlerini hedef almasının tartışılır bir yanı yok ama taşı atanların çocuk olması onların ıslah edilmeleri gerçeğini de gözler önüne seriyor.
O nedenle…
Bu konunun ilgililerinin başında Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını Araştırma Komisyonu geliyor.
Üstelik…
Bu komisyonda Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan da yer alıyor.
Onun da bu konuyla ilgili çok önemli değerlendirmeleri var. Söze şöyle başlıyor:
“Aslında bir düzeltme yapmak gerekiyor. Taş atan çocuklar mı demeliyiz, yoksa suça teşvik edilen çocuklar demek mi daha doğru?”
Cevabı şöyle veriyor:
“Bence suça teşvik edilen çocuklar demek daha doğru. İlköğretim, lise çağlarındaki bir çocuğun kendi özgür iradesi ile devletin polisine, askerine taş atabileceğini düşünmek mümkün değil. Bu çocuklar kandırılarak, tehdit edilerek, maddi menfaat vaadi ile örgüt tarafından suça itiliyor.”
Düşüncesi şu:
“Suç kavramı yeterince olumsuz bir anlam taşımasına karşın, çocuk kavramıyla bir araya geldiğinde daha da olumsuz ve ürkütücü bir anlam kazanıyor. Çocuk ve suç hiçbir zaman bir arada olmaması gereken kavramlar.”
Çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor:
“Bu iki kavramın bir araya geldiği durumlarda ise çocuğun cezalandırılması değil, onun suçtan ve suça sürükleyen ortamdan uzaklaştırılması birinci amaç olmalı. Çocuk ceza adalet sistemi de cezalandırmaya değil eğitmeye yönelik olarak düzenlenmeli.”
Böyle düşünmesinin gerekçesi şu:
“Çocuk suçluluğu, gelişim dönemi özellikleri ve geleceğine yapacağı büyük etki nedeniyle diğer suç grupları arasında özel öneme sahip. Ruhsal, zihinsel, fiziksel yönden tam bir olgunluğa erişmemiş, toplum içindeki rol ve görevlerini henüz kavrayamamış olarak nitelendirebileceğimiz çocukların suç işlemesi, toplumu bu konu üzerinde daha dikkatle eğilmeye itmeli.”
Şunun altını çiziyor:
“Anayasamız 61. maddesinde, ‘Devlet korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur’ derken, çocuklarımızın korunması anayasal bir hak olarak tanınıyor.”
Şunu da anımsatıyor:
“Anayasamıza paralel olarak birçok yasada çocuklara ilişkin özel düzenlemeler var. Türk Medeni Kanunun 346. 347. ve 348. maddelerinde ailelerin ihmali karşısında devletin yapacakları ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Bunların arasında çocuğun aileden alınması, hatta velayetin kaldırılmasına kadar birçok hüküm mevcut.”