Seçim kampanyaları seçmen kararını ne kadar etkiliyor?

Seçim kampanyaları seçmen kararını ne kadar etkiliyor?  Atletizmdeki kritik son düzlük gibi, seçim yarışında son 20 güne girildi. Artık her hamle ve her hata çok önemli. Peki, seçim kampanyaları seçmen tercihlerini ne kadar etkiliyor? Araştırmalar gösteriyor ki…

Atletizm pist yarışlarında atletler bitiş çizgisi öncesindeki 100 metrelik son düz bölüme geldiklerinde “son düzlüğe girdiler” denir.

Seçime 20 gün kala bu deyiş aynen adaylar için de geçerli. Atletizm yarışındaki tüm sürprizler, sandık yarışında da ortaya çıkabilir.

Bununla birlikti…

Siyasette farklı olarak adayın performansı kadar seçmen tercihinin sonucu belirlemede etken olduğunu gözardı etmemek gerekiyor.

Dahası…

Kimin kazanacağı doğrudan seçmenin tercihi ile belli olduğundan, seçim yaklaşırken seçmenin eğilimleri önem kazanıyor.

Bu durumda akla gelen soru da şu:

Seçim kampanyaları, seçmen tercihlerini ne kadar etkiliyor?

Araştırmalar…

Parti ve aday tercihini daha önce yapmış kararlı seçmenlerin, seçim kampanyalarından kolay etkilenmediklerini, kararlarını çok özel gelişmeler dışında değiştirmediklerini gösteriyor.

Buna karşın…

Kararsız seçmenlerin yüzde 60’ının kampanyalara göre tercih belirlediği de yine araştırmalardın ortaya çıkardığı bir sonuç.

Bu tür seçmenin kimi “oyum boşa gitmesin” düşüncesiyle önde gidenden yana tercih belirlerken, kimi “siyasete denge getirme” arzusuyla tercih yapıp alternatife yönelebiliyor.

Bu süreçte…

Liderlerin miting performansları, adayların ikna edici tanıtım kampanyaları da etkili.

Bütün bunlar doğal olarak, bugüne kadar yapılmış kamuoyu araştırmalarındaki değerlerin bazen çok önemli, bazen de küçük çaplı değişimlerine yol açıyor.

Çelik: Suyu Amerika bulandırdı, onların yapacaklarıyla durulacak

Siyasetçi yetişmesinden söz açıldığında yıllarca “Siyasetin okulu mu olurmuş” yaklaşımı ortaya kondu.

Oluyormuş…

İstanbul’daki Bahçeşehir Üniversitesi beş yıl önce Siyaset Okulu adı altında bir sertifika programı başlattığında çok kişi yadırgamıştı.

Fakat…

Bugün geldiğimiz noktada Siyaset Okulu uygulaması çok önemli bir siyaset eğitimi uygulamasına dönüştü.

Günümüzde…

Siyasi partilerin çoğu bünyelerinde siyaset okulu açıyorlar ve partililerine eğitim veriyorlar.

Yanı sıra…

Sivil toplum yapılanmaları arasında da siyaset okulu uygulamasını önemseyip organizasyonunu yapanlar var.

Ama…

Türkiye’de bu işin öncülüğünü Prof. Dr. Süheyl Batum’un rektörlüğü döneminde Bahçeşehir Üniversitesi’nin başlattığını, fikir babalığı ve uygulama sorumluluğunun da Burak Küntay’a ait olduğunu vurgulamak gerekiyor.

••••••••••

Bahçeşehir Üniversitesi’nin Hükümet ve Liderlik Okulu bünyesinde başlattığı Siyaset Okulu geleneğinin bu yıl beşincisi düzenleniyor.

Her cumartesi günü, belirlenen konularda uzman kabul edilen kişilerin 1.5 saatlik konferansları şeklindeki derslerle 4 ay sürüyor.

Çoğunluğu İstanbul’dan olsa bile, aralarında Bursa’nın da bulunduğu pek çok ilden ve her siyasi görüşten insanlar 4 ay boyunca her hafta sonu İstanbul’da Bahçeşehir Üniversitesi’nde buluşuyorlar.

Başından bu yana Siyaset Okulu’na konuşmacı olarak katılıyor ve “yerel medya-yerel siyaset ilişkileri” üzerine bilgi ve gözleme dayalı deneyimlerimizi paylaşıyoruz.

Aynı şekilde…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de başından bu yana Siyaset Okulu uygulamalarına konuşmacı olarak katıldı ve o da hem bilgisini, hem de siyasi deneyimlerini aktardı.

Önceki yıllarda her hafta için bir konu belirlenir ve o konunun kornuşmacıları gruplandırılırdı. Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu Başkanı Burak Küntay bu yıl ders programını karma yapmış

Rastlantı olarak da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik’le bu hafta sonu aynı ortamda kürsü paylaştık.

Hem de peş peşe…

••••••••••

Beşiktaş’ta, boğazın kıyısındaki Bahçeşehir Üniversitesi Kampusu’nda, 600’ü aşkın kişinin belli bir ücret ödeyerek kayıt yaptırdığı salonda cumartesi gününün ilk konuşmacısı bizdik.

Saat 10.00’da çıktığımız kürsüde, içinde bulunduğumuz yerel seçim sürecine ilişkin gözlemlerimizi aktardık, değerlendirmelerimizi yaptık.

Siyasi partilerin aday belirleme yöntemi ve süreçlerinden adayların çalışmalarına, kampanyalardaki medya ilişkilerinden medya-siyaset ilişkisindeki doğru ve yanlışlara kadar bildiklerimizi, gördüklerimizi dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.

Konuşmanın sonunda çok ilginç ve çarpıcı sorulara cevaplar verdik.

Ardından…

Günün ikinci dersinde kürsüye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik çıktı. Geçmiş yıllarda siyaset üzerine görüş ve tespitlerini aktaran Çelik, bu kez Türkiye’nin içinde bulunduğu süreçte kendi sorumluluk alanında kalan istihdam, işsizlik ve hükümetin aldığı tedbirleri anlattı.

Konuşmasını da…

İstatistikleri ortaya koyan görsel bir sunumla destekledi.

Rakamlara dayalı, ağır ve zor bir konuydu. Ama, gerçek bir konuşma ve kürsü ustası olan Çelik, bu zor konuyu hiç sıkıcı hale getirmeden çok önemli değerlendirmelerle salona yansıttı.

Bununla birlikte…

Konuşmasında, pek çok ülke gibi Türkiye’nin de içinde kaldığı ekonomik krizden etkilenmeleri yorumladı. Krize ve kriz gerekçesiyle istihdamda yaşanan sorunlara karşı hükümetin aldığı tedbirleri anlattı. Bunu da, “talebin daralmasıyla istihdama yansıyan sıkıntıya karşı alınan tedbirler” olarak dillendirdi.

Bu noktada…

Bazı firmaların “tedbir” adı altında, hükümetin getirdiği önlemlere karşın işçi çıkarmalarını eleştirirken “Türkiye yüzde 6-7 büyürken kimlerin kazandığı belli. Şimdi biraz fedakârlık yapma zamanı” dedi.

Krizin çıkış noktasına işaret ederken de şunu söyledi:

“Suyu biz bulandırmadık. Bulandıran belli: Amerika. Şimdi su dünyaya bulanık akıyor. O suyun temizlenmesi yine Amerika’ya bağlı. Bulandıranların yapacaklarıyla yine durulmuş olacak.”

Şu sözü de, konuşmasının çarpıcı ifadelerinden biriydi:

“Türkiye her yönüyle normalleşme sürecinde olan bir ülke.”

Kentlilik bilinci ve siyaset

Göçle gelen herkese Bursa’yı tanıtıp sevdirebilmek üzerine izlenimlerimizi dün bu sütunlarda aktardık.

Elektronik postamıza gelen iletiler arasında çok ilginç yaklaşımlar var.

Örneğin…

TSE Bölge Müdürü olarak görev yapan ve “Bursa’da yaşayan herkese Bursa’yı sevdirmek ve Bursalılık bilincini geliştirmek” üzerine tez konusu olacak kadar sivil toplum katkısı koyan Mustafa Karaman, siyasetin kaynaştırma görevinin yerine getirmediğini kaydederek tespit yapıyor:

“Maalesef, değişik kültür ve yörelerden gelen ve Bursa’da yaşayan insanımıza Bursalılık bilinç ve şuuruna dönük çalışmalar yeterli seviyede değil.”

Siyasetin sorumluluk da üstlenmediğini düşünen Karaman, çaba harcayan Bursam ve Bursa Platformu gibi dernekleri kutlayıp, bu konuda yayınlanmamış şiirini paylaşmış.

Şiirin son bölümü şöyle:

Evliya şehridir Bursa / Tarih şehridir Bursa / Turizm şehridir Bursa / Sanayi şehridir Bursa / Tarım şehridir Bursa / Ecdadın otağıdır Bursa / Şehitler yatağıdır Bursa / Başkenttir Bursa / Burada yaşayacak, burada öleceğim, son nefesimde “Bursalıyım” diyeceğim.

Evet… / Biz Bursalıyız / Başımız dik / Devlete sevdalıyız, millete aşığız / Bayrağımızı asla indirmeyiz / Vatanımızı biz böldürmeyiz / Biz Bursalıyız, biz Anadolu’yuz / Burada yaşayacak, burada öleceğim, son nefesimde “Bursalıyım” diyeceğim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Olay Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. 09-03-2009

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*