MHP Bursa Milletvekili Necati Özensoy’dan nükleer santral kaygısı: Rusya’nın ipiyle Akkuyu’ya ineceğiz

Yıllar önce sanayisi bu kadar gelişmemiş, evlerinde ve işyerlerinde elektrikli cihaz çok az bir ülke olmamıza karşın elektriği ne yazık ki Bulgaristan’tan ithal ediyorduk.
Aradan 30 yıl geçti…
Bugün Türkiye artık elektrik ithal etmediği gibi, başta Irak olmak üzere komşularına elektrik bile veriyor.
Üstelik…
Sanayileşme çok önemli oranda arttı. Evlerde ve işyerlerinde artık her şey elektrikle çalışıyor. O nedenle elektrik tüketimi inanılmaz arttı.
Buna karşın…
Hidroelektrik santrallardan termik santrallara, doğalgaz çevrim santrallarından son dönemdeki rüzgar santrallarına, hatta güneş enerjisine kadar değişik kaynaklardan sağlanan enerji ihtiyacı karşılıyor.
Ama…
Bu kaynaklardan sağlanan enerjinin yüksek maliyetli olması, elektrik fiyatlarını arttırıyor. Ayrıca bir de çevre faktörleri var. Fiyat artışı ise sanayi üretimini olumsuz etkiliyor. Çünkü maliyetler artıyor.
İşte…
Bunlar ve bunlar gibi nedenlerden ötürü son yıllarda Türkiye’nin gündeminde nükleer santral konusu tartışılıyor.
Doğal olarak…
Destekleyenler var, karşı çıkanlar var. Böyle bir süreçte nükleer santralın kuruluş anlaşmalarında verilen imtiyazlar nedeniyle ipin ucunun başka ellere geçeceği kaygısını taşıyanlar var.
Örneğin…
Milliyetçi Hareket Partisi Bursa Milletvekili Necati Özensoy bu kaygılı taşıyanlardan biri.
Kaygısını da…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, nükleer santralı kurmak üzere Ruslarla yapılan anlaşmayı içeren kanun düzenlemesinin görüşülmesi sırasında MHP Grubu adına yaptığı konuşmayla TBMM Kürsüsü’nden dile getirdi.
Özensoy’un konuşmasını, içeriğindeki kaygılar ve uyarılar açısından önemli bulduk.
O nedenle…
Üzerinden belli bir süre geçmesine karşın konunun önemi ve gündemdeki yerini koruması nedeniyle bu sayfalardan yayınlayarak kamuoyuyla paylaşılması gerektiğine inandık.
İşte…
MHP Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un nükleer santralla ilgili farklı kaygılarını ilginç örneklerle dile getirdiği ve önemli bulduğumuz konuşmasının TBMM Tutanakları’ndan tam metni:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 538 sıra sayılı Kanun’un tümüyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
İktidar partisi mensubu arkadaşlarımız burada bilgi verirken bir yanlış pencereden bizi ikna etmeye çalışıyorlar. Burada tartıştığımız, bizim karşı çıktığımız nükleer enerji teknolojisi değil.
Burada nükleer enerji teknolojisini tartışmıyoruz. Burada, Akkuyu’da bir nükleer santral yapılmasıyla ilgili kanunu tartışıyoruz. Bizim karşı çıktığımız nedir? Nükleer enerji teknolojisine sahip olmadan nükleer santralin kurulmasının yanlış olduğunu söylüyoruz.
Sebebi nedir? Bizim güzel atasözlerimiz vardır. “Başkasının ipiyle kuyuya inilmez.” Ama biz Rusya’nın ipiyle Akkuyu’ya ineceğiz şimdi.
Bu santral kurulduğunda teknoloji transferi yapılabilecek mi? Anlaşmaya bakıyoruz: Yapılan nedir?
Sadeleştirerek size söyleyeyim: Buraya bir uçak getirecek Rusya, pilotluğunu kendisi yapacak, biz de hostesliğini yapacağız, Türk yolcuları taşıyacağız.
Şimdi soruyorum size: Hosteslik yaparak pilotluk veya uçak üretebilme teknolojisine sahip olabilir miyiz? Yani, böyle bir şey, böyle bir anlayış var mı?
Şurada, teknoloji transferiyle alakalı hiçbir şey yok. Dolayısıyla, bakın, sizin vicdanlarınıza şunu söylüyorum. Ben kimya mühendisiyim, nükleer enerjiyi iyi bilirim. Teknolojisini filan da anlatacak değilim burada ama daha basit, sade birtakım şeyler söyleyeyim size, vatandaşların da anlayacağı, sizlerin de anlayacağı.
Nükleer santral nedir?
Yani, çok basit bir şeyle söylersek, belli bir büyüklükte atom bombasını patlatırsınız, o patlattığınızda çıkan enerjiyi kontrol altına alırsınız, o kontrol altına aldığınız enerjiyi de düzenli bir şekilde kullanırsınız.
Bizim teknolojisine sahip olmadığımız, hiçbir düğmesine müdahale edemediğimiz bir atom bombasını getireceğiz Akkuyu’nun ortasına koyacağız.
Yarın öbür gün, işte, bir kaza olduğunda adamlar derler: “Ya Çernobil’de de oldu, kazadır bu.”
Efendim, belki tam olarak örnek uymasa bile, biliyorsunuz Amerika’yla yaptığımız tatbikatta Muavenet gemisine bir füze bacadan girdi, 5 subayımız şehit oldu. Ne dediler adamlar? “Kaza oldu.” Aynı şeyi şimdi de yapabilirler mi? Yapabilirler, gayet basit bu.
Bakın, ben size şunu soruyorum:
Baz istasyonlarından -işte, tartışmalar var- radyasyon yaydığından dolayı vatandaşlar sıkıntılı. Baz istasyonu olan yerlerde bile evler kiraya verilmekte zorlanıyor, evlerin fiyatları düşüyor.
Allah rızası için vicdanlarınıza sorun, Akkuyu’da bu santral kurulduğunda siz Mersin’e çoluğunuzla çocuğunuzla tatile gider misiniz?
Ben, emin olun, Mersin’in sınırlarından içeri girmem, yani o tehlike sınırlarına yaklaşmam. Yani benim vicdanım, bu anlamda, piminin başkasının elinde olduğu bir nükleer santralin yakınına yaklaştırmam çoluğumu çocuğumu.
Bunun cevabını vicdanlarınızda verin.
Bu nükleer santralden önce burada tartışmamız gereken, konuşmamız gereken Türkiye’nin enerji politikalarıyla ilgili çok daha önemli şeyler var diye düşünüyorum.
Bu da tasarının gerekçesinde şu şekilde ifade edilmiş: “…enerji ile ilgili konular hükümet politikası olarak değil, bir devlet politikası olarak ele alınıp değerlendirilmektedir” deniliyor tasarının gerekçesinde. Şimdi, bu nükleer santral, bir hükümet politikasının gereği mi devlet politikasının gereği mi?
Bakın, enerjide iki tane önemli konu var -biraz önce konuşmacılar da ifade ettiler- birisi arz güvenliği, birisi de dışa bağımlılıktan kurtulmak. Şimdi, biraz önce ifade ettiklerimin ışığında, düğmesinin tamamen başkasının elinde olduğu bir santralden ne kadar arz güvenliği beklenir, ne kadar kaynak çeşitliği olduğu beklenir?
Peki, dışa bağımlılıktan kurtulabileceğiz mi bu santralle?
Hayır.
Dünyanın birçok yerinde nükleer santraller var, buradan enerji elde ediliyor. Peki, bu nükleer santrallerin yüzde kaçı teknoloji sahibi olmadan başka ülkelere yaptırılarak bu santraller devreye alınmış? Bunun cevabını verin.
Bakın, şunu söyleyeyim: Bu santral üzerinde çok fazla durmaya, çok fazla konuşmaya aslında gerek bile yok, bir an önce hükümetin bunu geri çekmesi lazım.
Sayın Çevre Komisyonu Başkanı, KİT Komisyonu’na enerji koridorunda olan bütün kurumlar, kuruluşlar geliyor; lütfen tutanaklarına bakın -çok daha önemli- bize ait olan, EÜAŞ’a ait olan termik santrallerin hiçbirisinde baca gazı filtresi yok ve iktidar partisi mensubu arkadaşlar da, işte Başkan da dâhil olmak üzere, bunun doğru olmadığını orada ifade ediyoruz.
Sebebi ne?
Sebebi, DPT onay vermiyormuş.
Neden onay vermiyor?
Bu santraller satılacak. İyi de özelleştirme kapsamına alınmış, ne zaman satılacağı belli değil, biz hâlâ insanlarımızı zehirlemeye devam ediyoruz. O baca gazlarından çıkan karbonmonoksit ve kükürtdioksit gazlarıyla asit yağmurlarına ve hava kirliliğine, devlet eliyle zehirlemeye devam ediyoruz.
Lütfen, önce termik santrallerdeki bu sorunlara bir el atın. KİT Komisyonu’ndaki tutanaklara, muhalefet partisi milletvekillerinin değil, iktidar partisi milletvekillerinin neler söylediğine de bakarak bu konularla ilgili de lütfen tedbirler geliştirmeye çalışın.
Biraz önce ifade ettim, enerji politikaları, gerçekten, millî politikalar olmalı.
Enerji politikalarımızın iyi olmasından, iyiye gitmesinden bizler de mutlu oluruz.
Çünkü enerji olmadan, istediğiniz kadar yüksek teknolojiye sahip olun, hiçbir şey yapamazsınız. Bunun herkes bilincinde.
Ama size şunu ifade edeyim: Bu hükümetin sekiz yıllık icraatlarında en kötü politikaları enerji politikaları olmuştur.
Bunu söylerken yine bilgilere dayalı olarak ifade edeceğim. Bakın, 2001 yılında 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanunu’nda önemli değişikler yapılmış, önemli kanunlar çıkmıştır. Ama bunun gereğini, maalesef, yine, bu hükümet yerine getirememiştir.
Yine, bu krizin yaradığı tek alan enerji alanı olmuştur. Size TEİAŞ’ın projeksiyonundan şöyle ifade edeyim: Burada çok bahsettiğiniz 2001 yılı krizinde elektrik sarfiyatında 1.1 azalma olmuştur. 2009 yılında ise bu krizde 2,4 küçülme olmuştur. Eğer bu küçülme olmamış olsaydı, yani elektrik sarfiyatındaki bu azalma olmamış olsaydı bu yıl, yine projeksiyonlara göre ve buradaki rakamlara göre Türkiye’de elektrik kesintileri başlayacaktı.
Türkiye’de, 2010 yılında, eğer bu kriz olmasaydı, normal bir artışla elektrik talebi devam etmiş olsaydı, yaklaşık 220 milyar kilovatsaat elektriğe ihtiyacımız olacaktı ve mevcut kurulu güçle bunu karşılamamız da mümkün olmayacaktı.
Dolayısıyla bütün bu rakamlara baktığımızda, bütün bu projeksiyonlara baktığımızda maalesef sekiz yıldır, 58 ve 59’uncu hükümetler serbest piyasaya açılmasına rağmen, özel sektörün önü açılmasına rağmen gerekeni yapmamış ve yine özel sektörün önünü açmakta gerekeni yapamamıştır.
Bakın, sayın milletvekilleri, her yıl, geçtiğimiz yıllarda elektrik talebi yaklaşık yüzde 7 civarında ortalama artmasına rağmen, kurulu güçteki artış ortalaması sadece yüzde 3’lerde kalmıştır.
Eğer böyle giderse, özel sektörün önü gerekli şekilde açılmazsa, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı kanun bir an önce burada görüşülüp kanunlaşmazsa… Yine, Sayın Ali Bayramoğlu’nun yaptığı konuşma bugün yaptığı konuşmayla çelişiyor çünkü yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili maliyetler düşmüş dolayısıyla ondan geriye atmışız. Yani biz burada 15 sent veya 13 sentlik ortalamalardan bahsediyoruz, kendi kaynaklarımıza, yenilenebilir enerji kaynaklarımıza bu rakamları çok görüyoruz.
Yani daha enerji politikalarıyla ilgili söylenecek çok şey var. Bir araştırma önergesi verdik, madem devlet politikasıdır, lütfen bu araştırma önergelerini dikkate alarak enerji politikalarının da bir komisyon kurulup tartışılmasına müsaade edin.
Hepinize saygılar sunuyorum
.