Bu ne cüret? İşi askeri birlik basmaya vardıran terörü bitirmek artık herkesin öncelikli görevi

Haber kanallarında mesajları dinliyoruz…
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde, üstelik de Türkiye-Irak-İran sınırlarının kesiştiği üçgende teröristlerin gece yarısı taburun güvenliğini sağlayan askeri birliğe saldırmaları sonucu 8 askerimizin şehit olması, 14 askerimizin yaralanmasıyla, 2 askerimizin de kaçmakta olan teröristlerin bıraktığı mayına basarak şehit olmasıyla ilgili hem Cumhurbaşkanlığı, hem de Başbakanlık kınama mesajları yayınlamış.
Mesajlarda…
Türkiye’nin teröre karşı mücadelede kararlılığının süreceği, hiçbir gücün yıldıramayacağı vurgulanıyor.
Katılmamak elde değil. Türkiye 27 yıldır sürdürdüğü PKK terörüyle mücadelesinde hiçbir dönem yılgınlığa düşmedi.
Üstelik…
Terör örgütü geçtiğimiz yıllarda büyük kentlere yönelse ve topluma karşı alçakça saldırılarda bulunsa bile, askerimiz ve polisimiz kararlılığını, milletimiz de inancını hiç yitirmedi.
Fakat…
Terör olayının artık bambaşka bir duruma geldiği de ortada.
Olayları şöyle bir anımsayalım…
Tunceli’de, Erzincan’da karakollara saldırılar oldu. Tokat’ta pusular kuruldu. Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisinde İsrail askerlerinin katliam yapmalarından birkaç saat önce İskenderun’da askeri birliğe roketatarlı saldırıda bulunuldu.
Ve dün gece…
İki yıl önce Dağlıca’daki baskına benzer bir saldırı Şemdinli’de yaşandı. Bu saldırının, sınırda görevli taburun güvenliğini sağlayan askeri birliğe yapılması çok daha önemli.
İnsan soramadan edemiyor:
Bölgede bu kadar askeri güç varken, birliklerimiz gece görüş gözlüklerinden termal kameralara kadar teknolojik olarak donatılmışken, bu baskınlar nasıl oluyor?
Teröristler gruplar halinde sınırı geçip taburun güvenliğini sağlayan askeri birliğe hem de birkaç ayrı noktadan nasıl saldırabiliyor?
Burada, istihbarat ve güvenlik zaafı olduğu ortada.
Televizyonlarda yorum yapan yazarları ve uzmanları dinliyoruz. İsrail’le iplerin koptuğu, Amerika ile gerginlik yaşanan süreçte Amerika’dan istihbarat paylaşımı gelmemiş olabileceğini söylüyorlar.
Doğrudur…
Zaten olaya bakınca, istihbarat gelmediği anlaşıldığı için bu yorumlar akla yatkın.
Gelin görün ki…
Bizim sınır güvenliğimiz yalnızca Amerika’dan gelecek istihbarat paylaşımı ile mi sağlanıyor, askeri birliklerimiz Amerika’dan istihbarat gelmeyince kendilerini koruyamıyorlar mı?
Soruyu tersine de çevirebiliriz:
Neden Amerika’nın vereceği istihbarata bu kadar muhtacız? Kendi istihbaratımızı neden sağlayamıyoruz?
Bir şey daha…
Televizyon yayınlarını arttırmak için Türkiye son yıllarda uzaya uydu gönderiyor. Bu uydulardan birine sınırlarımızı gözetleme görevi verilemez mi? Kendi uydumuzun vereceği bilgilerle kendi göbeğimizi kessek ve kendi güvenliğimizi sağlasak daha iyi değil mi? Terörü bitirme konusunda bu yolla daha başarılı olamaz mıyız?
Bununla birlikte…
İmralı sakini Abdullah Öcalan’ın son günlerde “Ben aradan çekiliyorum” demesini, PKK’ya terör başlatması için hedef gösterdi olarak yorumlayanları da anlamakta zorluk çekiyoruz.
Bu noktada…
“Öcalan İmralı’da nasıl konuşup talimatlar veriyor?” diye soran Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi düşünüyoruz.
Hiç de sakin durmadığı ortada olan İmralı sakini nasıl oluyor da bulunduğu adadan yorumlanabilecek talimatlar veriyor?
Bazı yorumcular askeri birliklere saldırı boyutuna varan PKK terörüyle hükümetin açılım politikası arasında bağlantı kurmaya çalışıyorlar.
Sanmıyoruz…
Bu olayın açılımla ilgisi yok. Ama bu olayın, ya da daha doğrusu askeri birliklere yönelen saldırıların hem uluslararası ilişkiler süreci, hem de Türkiye’deki iç siyasete yönelik planlamalarla ilgisi olabilir.
O bakımdan…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajındaki taşeron ifadesini dikkat çekici bulduk.
Fakat ima etmek de yeterli değil.
Türkiye, boyut değiştiren ve askeri birliklere yönelen, hatta Batı’daki büyük kentlere de yöneleceği yolunda birkaç ay öncesinden istihbaratlar edinilen bugünkü süreçte, “taşeron” olarak gördüğü PKK örgütünün arkasında kim ya da kimler olduğunu kanıtlarıyla bulup dünyaya açıklamalı.
Evet…
Şemdinli’deki 10 şehidimize ağlıyoruz. Daha fazla ağlamamak için de, topyekûn seferberlik yapılması gerektiğine inanıyoruz.
Siyasetçi sorumluluğunu, asker görevini yerine getirecek, millet de destek verecek. Başka şehitlerin olmaması için terörü bitirmek artık herkesin öncelikli görevi.
Artık yeter.