Futbolu seven bir milletiz… Hem de öylesine seviyoruz ki, futbol taraftarlığını sportif heyecan, ya da gösteri ve eğlencenin ötesine taşıyıp, bazen kendimiz için sosyal statü haline getirmekten bile çekinmiyoruz.
Dahası…
Tuttuğu futbol takımının galibiyetiyle övünen, yenilgisiyle de kahrolan pek çok kişi var.
Bu durum…
İstanbul’un üç ünlü takımının taraftarları arasında biraz daha yaygın.
Aslında…
Türkiye’de futbolu ilginç kılan özelliklerden biri de bu. Ülkenin her yerinde İstanbul’un takımları olarak Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin, Beşiktaş’ın taraftarları var.
Bunun nedeni ise…
İstanbul merkezli olarak yayın yapan, ama ülkenin her tarafında satılıp okunan gazetelerin ve yine aynı şekilde yayın yapan televizyonların söz konusu bu üç takımı sürekli öne çıkarmaları, onların haberleriyle sayfalarını ve ekranlarını doldurmalarından kaynaklanıyor.
Medyanın tek kentten bakışı ile yani İstanbul yaklaşımı ile yaptığı yayınlar, o takımların ülkenin takımları haline gelmesine neden oluyor.
Böyle olunca futboldaki arz ve talep işleyişi o yönde gelişiyor. İnsanlar okudukları ve izledikleri takımların taraftarı oluyorlar.
Sonuçta…
Medya yayınlarıyla oluşan genel taraftar kitlesi ve o taraftar kitlesinin isteğiyle medya yayınlarının yön bulması gibi bir durum ortaya çıkıyor ki, “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” tartışmasının bir benzeri oluşuyor.
Yalnızca yayın değil elbette…
Sürekli gündemde olan ve gündemde tutulan takımların sportif başarıları da bu yaygın taraftar anlayışının oluşmasını getiriyor.
Onlarla özdeşleşen insanların, kendi yerel takımlarından aynı başarıyı görememeleri, başarının olduğu yere kitleleri çekebiliyor.
Bu da…
3 İstanbul takımının doğal olarak Türk futbolunun önderi olarak algılanmalarına yol açıyor.
Nitekim…
Birbirini tetikleyen sonuçların getirisi olarak futbol geçmişimizde her lig sezonuna girerken Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş şampiyonluk favorisi olarak görülüyorlar, maçları da bu gözle yorumlanıyor.
Gazete sayfaları ve televizyon programlarındaki tartışmalar, bu üç takım üzerine kurulu.
Onların kazandıkları maçlar “şampiyonluk yolunda geçilen engel” olarak yorumlanıyor. Kaybettikleri puanlar yine kaybedenlerin penceresinden işleniyor. Onlara o puanları kaybettirenler pek dikkate alınmıyor. Ligin diğer takımları âdeta figüran muamelesi görüyor.
Türkiye’deki bu futbol kısır döngüsünü yalnızca Trabzonspor kırabildi. Karadeniz’in bordo-mavili ekibinin şampiyon olduğu yıllara baktığımızda ise, ligde Trabzonspor ile birlikte Rizespor’un, Giresunspor’un, Orduspor’un, hatta Samsunspor’un olduğunu görüyoruz.
Yani…
Bölgesel bir güçbirliği söz konusu.
Karadeniz’in, eski adıyla birinci lig, yeni adıyla Turkcell Süper Ligi’ndeki takım sayısının azalmasından sonra Trabzonspor’un eski başarılarından uzaklaştığı da bir gerçek.
Bugüne gelince…
Geçen yıl, Bülent Uygun’un takımı Sivasspor ligde bir Anadolu takımının da birbirine kenetlenerek ve takım oyunu oynayarak şampiyonluğa oynayabileceğini gösterdi.
Bu yıl ise…
Ertuğrul Sağlam’ın takımı Bursaspor ligin bitmesine 8 hafta kala en yakın rakibine 2 puan farkla lider bulunuyor ve şampiyonluğun en güçlü adayı gösteriliyor.
Son iki yılda lige damgasını vuran iki takıma baktığımızda Bursaspor’un daha şanslı olduğunu görüyoruz. Evet, geçen yıl Sivasspor’un iyi mücadele eden iyi bir kadrosu vardı ama kent desteği yoktu. Sivas kentinin şampiyonluk beklentisi de inancı da yoktu.
Ama…
Bursaspor’un durumu öyle değil. Bir kere Bursaspor’un arkasında kentin desteği tam anlamıyla var. Bununla birlikte, Bursa’nın bir futbol geçmişi ve potansiyeli var.
En önemlisi…
Şampiyonluğa yürüyen bir takımı taşıyabilecek kapasitesi var.
Ertuğrul Sağlam işte bu potansiyeli ortaya çıkardı ve timsah yürüyüşü ile şampiyonluk yoluna çıkarken Bursa kentini de inandırdığı için peşine taktı.
Bu yürüyüşün sonunun ne olacağı elbette 8 hafta öncesinden bilinmez. Ama Bursa olarak şampiyonluğu çok istediğimizi artık dost düşman herkes biliyor.
Tarihinde ilk kez Bursaspor, şampiyonluğun en büyük adayı gösteriliyor.
Gazeteleri açtığımızda, ünlü takımlar için yorum yapan ünlü kalemlerin artık Bursaspor’u yorumladıklarını ve şampiyonluğundan söz ettiklerini okuyoruz. Televizyonları açtığımızda ise yine ünlü yorumcuların Bursaspor üzerine yorumlarını dinliyoruz.
Okuduklarımızdan, izlediklerimizden büyük keyif alıyoruz. Bursalılar olarak gururumuz okşanıyor. Bursaspor sayesinde sportif anlamda bugüne kadarki en mutlu günlerimizi yaşıyoruz.
O ünlü yorumcular arasında gerçek samimi duygularıyla Bursaspor’un şampiyonluğunu isteyenler elbette var.
Örneğin…
Daha haftalar öncesinden, “Bursaspor bu ligin en önemli şampiyonluk adayıdır ve ben bunu çok istiyorum” diyerek gönlünden geçeni NTV ekranlarından açık açık söyleyen Rıdvan Dilmen’in bizler için çok ayrı bir yeri var.
Dahası…
“Türkiye’nin Bursaspor’un şampiyonluğuna ihtiyacı var” sözü de Rıdvan Dilmen’e ait. O samimi olarak bunları söylüyor.
Buna karşılık…
Bursaspor’un şampiyonluk yürüyüşünü artık görmezden gelemedikleri için kabullenmek durumunda olanlar da var. Konuşmasına “Bursaspor şampiyon olabilir ama…” diye başlayanları da ilgiyle izliyoruz.
Bir de…
Taraftarı ya da yorumcusu olduğu takımın şampiyonluğundan umudunu kesenlerin durumu var.
Onlar da…
Kendi takımları olamazsa, rakip gördükleri takımlar da olamasınlar diye Bursaspor’un şampiyonluğunu istiyorlar.
En önemlisi ise…
Şampiyonluk yürüyüşünde Bursaspor’a Anadolu’dan gelen büyük destek.
İşte o destek…
Rıdvan Dilmen’in söylediğini daha da anlamlı kılıyor:
Türkiye futbolunun Bursaspor’un şampiyonluğuna çok ihtiyacı var.
Çünkü…
Bu, Anadolu’dan başlayan futbol devrimi adına gerçek bir milat olacak. Türkiye’nin futbol yapılanmasını ve anlayışını baştan sona değiştirecek.
Gerçi…
Bursasporlu futbolcular doğru bir kararla şampiyonluk sözü etmiyorlar ve yalnızca oynayacakları futbolu düşünüyorlar ama onların şampiyon olacağına Bursa inanıyor, Anadolu güveniyor, futbol camiası da bu sonucu bekliyor.
Daha ne olsun?