Kentlerin kimliği olur… Çok kimlikli olmak da kentleri kimliksiz kılıyor… Peki Bursa’nın kimliği ne?

Pek çok bakımdan özelliklere sahip bir kentte yaşıyoruz. Pek çok kent ortaya koyabileceği bir özellik ve buna bağlı olarak da sahiplenebileceği bir kimlik ararken, Bursa sahip olduğu öezellikler nedeniyle kimlikleri arasında tercih yapma durumunda.
Bu bile başlı başına bir özellik.
Aşağıda okuyacağınız yazıyı, Bursa’nın haber dergisi sloganıyla yayına başlayan Gündem16 için yazdık ve derginin 9. sayısı olan Mart 2010 saysında yayınladı.
Güncelliği ve gündeme yönelik izleri nedeniyle bu sayfada da paylaşma gereği duyduk.
İşte o yazı:
••••••••••
Kendi halinde bir kentte yaşıyorduk… Başımızın üstünde dağımız yükseliyordu. Önümüzde verimli topraklarıyla ovamız uzayıp gidiyordu. Dağ yamaçlarından coşarak inen derelerimiz geçtikleri yere hayat veriyor, ovanın verimli topraklarında kıvrıla kıvrıla yol alıyorlardı.
Türkiye’nin en verimli ovalarından birine sahiptik. Meyvenin her türü, sebzenin en güzeli, hububatın her çeşidi topraklarımızda yetişiyordu. Bu da bizi tarım kenti yapıyordu.
Yanı sıra…
Kentin iki büyük sanayi kuruluşu olarak Merinos ve İpekiş vardı. Bu iki fabrika sanayi kentinin temellerini oluşturdu. Kapalıçarşı ticaretin kalbiydi, Bursa’ya esnaf kenti özelliği katıyordu.
Kent merkeziyle Çekirge arasında kaplıcalar vardı. Çekirge’deki hamamlara ise Türkiye’nin hemen her tarafından şifa arayanlar gelirdi.
Türkiye’de daha turizmde pansiyonculuğun ne olduğunu kimse bilmezken Çekirge’de yaşayanlar evlerinin bir odasını hamamlarda şifa aramaya gelenlere ayırıp pansiyonculuk yaparlardı.
Bursa’yı tanımlarken emekli kenti denirdi. Çünkü Bursa’da sakin ve huzurlu bir yaşam vardı.
Ama…
Osmanlı’nın ilk başkenti olmanın getirdiği tarih kenti özelliğimizi hep ön planda tuttuk. Çünkü, tarih denildiğinde akla padişah türbeleri ve camiler gelirdi. Camilerimizle ve türbelerimizle o nedenle gurur duyduk. Onları herkesin görmesi gerektiğine inandık.
Ara sıra İstanbul’dan bir otobüs turist gelip de bir gece konakladığında turist sayısındaki artışın hesabını hep birlikte yapardık.
O yıllar…
Kentteki çirkin görüntüler gazete sayfalarına yansırken “Turistler gelip fotoğrafını çekiyor, ayıp oluyor” denirdi. Daha doğrusu, öyle başlık atıp yorum yazardık.
Galiba…
Bursa’nın kimlik arayışlarındaki dönüm noktası da bu oldu. İçine kapanan bir kent olmaktan çıkıp, daha çok turistin geldiği ve gelen turistin yabancılık çekmediği bir batı kenti olmak istedik. İstemekle kalmayıp, bunu hedefledik.
Gün geldi…
Rahmetli Teoman Özalp döneminde kentin her yanına Avrupa Kenti Bursa tabelaları astık.
O tarihte…
Tabelaları asan DYP’li Büyükşehir yönetimine nazire olarak, Gürsu’daki Refah Partili belediye yönetimi de ilçe girişine “Osmanlı Kenti Gürsu’ya hoş geldiniz” tabelası koydu.
Derken…
Buna son yıllarda kültür-sanat kenti olma yolunda atılan adımlar eklendi.
Sonuç olarak…
Bursa’ya baktığımızda tarih, tarım, sanayi, emekli, turizm, kaplıca, Avrupa, Osmanlı, kültür-sanat gibi pek çok kimlik görüyoruz.
Şimdilerde…
Termal su sondajlarıyla bu kimliklere termal kenti özelliğini de katabilmek için uğraşlar veriliyor.
İyi de…
Şöyle bir gerçek de var: Kentler çok kimlikli olmaz, kentlerin karakteristik bir tek kimliği olur. Kent o kimliğe göre planlanır ve yaşam da buna göre sürer.
Peki…
Bursa’nın kimliği ne?
Kentin çok kimliğinin olması, bu kimliklerin sürekli birbirleriyle çarpışmasını getirir ki Bursa’da bu çarpışmaları sürekli yaşıyoruz.
Daha açık söylemek gerekirse, çok kimlikli olmak kentleri kimliksiz kılıyor.
İşte…
Tam bu noktada Bursa’nın çelişkisi olarak ortaya çıkan, oysa Bursa’yı dünya turizmi açısından pazarlanabilir kılan bir konuya özellikle değinmek gerekiyor.
Bursa’nın Osmanlı’nın ilk başkenti olmasını tarih kenti ve tarih turizmi adına önemsiyoruz. Ama Osmanlı’nın izleri olarak yıllarca padişah türbeleri ve camiler dışında bir şey gösteremedik.
Osmanlı’nın savaşla aldığı, yani fetihle kazandığı bir kent olmasına karşın Bursa’nın kalesi belli değil. Gerek Osmanlı, gerek Bizans dönemlerinde kenti yönetenlerin oturduğu sarayı yok.
Aslında…
Bizans döneminde Tekfur’un yaşadığı, Osmanlı’nın Bey Sarayı olarak kenti yönetirken ovaya tepeden baktığı Tophane’deki sarayın kalıntıları var, izleri belli, hatta kapısı Petersburg Müzesi’nde sergileniyor ama ortada sarayın kendisi yok.
Öyle olduğu için, Bursa’nın tarih kenti özelliği hep bir bacağı kısa olarak kaldı.
Gerçi bu açığı kapatacak adımlar yeni yeni atılıyor. Avrupa’da pek çok kentin yalnızca kale pazarlayarak turist çektiği bir dönemde Bursa surlarını ortaya çıkarmayı yeni akıl edebildik. Bey Sarayı için de adımlar atmaya başladık.