Gürsu arazileri Anadolu’da sahte tapuyla neden satılıyor?

Gürsu arazileri Anadolu’da sahte tapuyla neden satılıyor? Kaçak inşaatı önleyemeyen Bursa’ya yeni tehditi İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Şahin açıkladı: “Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde Gürsu’daki araziler sahte tapularla büyük paralara satılıyor.”

Sanayileşmenin getirdiği iç göç, Bursa’da 70’li yıllardan itibaren kontrolsüz ve plansız kentleşmeye yol açtı. Planlanmamış bölgelerde kendiliğinden mahalleler oluştu.

Ovayı böyle kaybettik. Hamitler civarı böyle yapılaştı. Ankara Yolu’nun altındaki ve üstündeki mahalleler böyle oluştu.

Hisseli parselin kararlı mücadeleyle önlenmesi çarpık kentleşmenin hızını kesti ama, belediyelerin gözünden uzak varoşlarda görmezden gelinen büyüme devam etti.

Şimdi…

Bursa yine çok ciddi bir kaçak yapılaşma taarruzu ile karşı karşıya. Bunu da, kentle ilgili pek çok konuda olduğu gibi yine İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Necati Şahin açıkladı:

“Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde Gürsu’daki araziler sahte tapularla büyük paralara satılıyor.”

Nedeni belli:

Tıpkı, Ankara Yolu’nun altı ve üstündeki kimi bölgelerde olduğu gibi, Bursa’nın arazileri birileri tarafından Bursa’dan çok uzaklarda pazarlanıyor. İnsanlar iş ve aş bulmak amacıyla göçmeyi planladıkları Bursa’da önce arsa sahibi olarak göçlerini güvence altına almak istiyorlar.

Sonra da…

O araziler üzerine kaçak inşaatlar yapılıyor.

Son durum…

Bursa’nın arazilerini pazarlayanların gözlerini Gürsu’ya diktiklerini, âdeta pilot bölge seçtiklerini gösteriyor. Gürsu’nun ova topraklarını seçmelerinin en büyük nedeni ise, henüz planlanmamış olması.

O bakımdan, İMO Başkanı Şahin’in uyarısı çok önemli.

Eğer…

Gürsu ve Büyükşehir belediyeleri bugünden önlem almazlarsa, ova topraklarında kaçak yapılar bir anda Gürsu’yu saracak.

Tehlike gerçekten çok ciddi.

Bursalı mucit, elektriği hapsetti

Elektrik günlük yaşamımızın vazgeçilmezi. Ancak ülkemizde, tüm gelişmelere karşın elektrik sorunları yaşanıyor.

Özellikle…

Sistemdeki ani dalgalanmalar evlerde ve işyerlerinde çok ciddi zararlara yol açıyor. Voltajdaki ani düşüşün ardından gelen aşırı yüksek akım, cihazları yakıyor.

Araştırmalara göre…

Türkiye’de ani elektrik dalgalanmalarının yol açtığı hasarlar, bunlardan doğan iş kaybı ve zarara uğrayan parçaların ithalatı gibi nedenlerle yılda 600 ile 700 milyon dolar arasında harcama yapıldığını gösteriyor.

Bu rakam ekonomimiz için gerçekten büyük ve ürkütücü.

İşte…

Bursalı genç bir mucit olan Evren Yurttuş, çok kişinin canını yakan, herkesin her an karşılaşabileceği ani akım yükselmesinden doğan zararlara karşı önemli bir buluş geliştirdi.

Trimbox adını verdiği cihaz, elektriği kesmeden voltaj dalgalanmalarını düzenliyor. Ama bu bir regülatör değil.

“Elektriği kutuya hapsettik” diyen Evren Yurttaş’ın buluşu sigorta kutusu çıkışına bağlanıyor ve evlerdeki her türlü elektrikli aletin ani dalgalanmalardan yanmasını ya da zarar görmesini engelliyor.

Aynı şekilde, işyerleri ve fabrikalarda da ani voltaj yükselmelerini kutuya hapsederek makineleri koruyor.

Evren Yurttaş, bu önemli buluşunun her türlü patent hakkını aldı ve seri üretimine de başladı.

Geçmişte yaşanmış bir anı ve ramazan sayfası editörlerinin en büyük korkusu: Kopyalanmış yemek tarifleri

Yıl 1977… Milli Selamet Partisi’nin o dönemdeki Bursa yöneticileri tarafından kurulan Bursa Marmara gazetesinde, ustamız Fuat Erdur’dan yoğunlaştırılmış yetiştirme eğitimi alıyorduk.

Çünkü…

Gazeteciliğe çırak olarak adım atmış ve çok kısa sürede her şeyi öğrenmeyi hedeflemiştik. Ustamız da bizi yetiştiriyordu.

O zamanlar gazeteler daha küçük kadroyla yayınlanıyordu. Sayfa sayısı da daha az ve en önemlisi ofsete geçilmediği için siyah-beyaz dönemiydi.

En önemli yenilik, haber ve yazıların elle dizilmesi döneminin kapanması, linotip denilen makinalarda kurşun eritilerek satır kalıplarına dökülmesiydi. Başlıklar ise yine elle diziliyordu.

Bu ortamda…

Sabah saat 08.30 gibi gazetenin Yazı İşleri Odası’nı açıyorduk. Sonra gündem araştırmasına girişiyorduk. Öğleye doğru spor sayfası haberlerini yazıp, sayfa mizampajını çiziyorduk. Öğlen Valilik binasına gidip emniyet ve jandarmanın günlük asayiş bültenlerinden not alıyorduk.

Sonra gazeteye dönüp radyodan saat 13.00 haberlerini teybe kaydediyor, bunları daktiloda deşifre ettikten sonra da yurt haberleri olarak üçüncü sayfanın mizampajını hazırlıyorduk.

Ardından yine dışarı çıkıyor kimi toplantılara katılıyorduk. Akşam dönüp haberleri yazdıktan sonra Fuat Abi nezaretinde birinci sayfayı çiziyorduk..

Gece ise…

İlk baskıya dek gazetede kalıp bekliyorduk.

Beklerken de…

Ertesi güne yönelik olarak, gazetenin şablonu belli sayfalarını hazırlıyorduk. Örneğin, o dönemde ikinci sayfa fikir-düşünce yazılarına ayrılmıştı. Dört ve beşinci sayfalarda kimi gün kadın, kimi gün gençlik yazıları vardı.

Sayfalara girecek yazıları Bursa Marmara’nın kuruluşunda Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapan, uzun yıllar üstlendiği Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) başkanlığıyla tanınan Sabahattin Aydın hazırlayıp bize veriyor, biz de sayfayı çizip dizgiye teslim ediyorduk.

O yıl…

Bu şekilde ramazan sayfasını da hazırladık. Sayfadaki iftar sofrası köşesine girecek yemekleri de, o dönem yemek kitabı yaygın olmadığı için takvim yapraklarından seçip ya da dergilerden kesip yine Yazı İşleri Müdürümüz veriyor, biz de sayfaya yerleştiriyorduk.

Bir gün rutin işleri tamamlayıp öğle saatlerinde döndüğümüzde gazetede müthiş bir gerilim farkettik.

Üstelik…

İki telefon hattı hiç susmuyordu. Açanlar da sessizce dinleyip kapatıyorlardı.

Meğer…

O gün yayınlanan ramazan sayfası içinde yer alan iftar sofrası köşesindeki yemekte “beyaz şarap katılması halinde daha lezzetli olacağı” yazıyormuş. Doğrusu, sayfaları çizerken yazıları okumaya zamanımız olmadığı için, ramazan sayfasındaki şaraplı yemek dikkatimizi çekmemişti.

Okuyucular işte buna tepki gösteriyorlardı.

Beyaz şarap tavsiye edilen yemek başka bir gazetede yayınlansaydı hiç sorun olmayacaktı. Ama, gazetenin kurucuları MSP yöneticisiydi ve yazılarda da ağırlık bu yöndeydi.

Doğal olarak, okuyucunun yoğun tepkisi içerisini karıştırdı. Şirket yönetimi o öğleden sonra gazetede toplandı.

Sonunda…

Bu işte “bizim kusurlu olduğumuz” kararına varılınca kendimizce itiraz ettik. “Ben yalnızca sayfayı çizdim, yazıları hazırlamadım ki” dediğimizde büyüklerimiz, “Olabilir… Yazı İşleri Müdürü dalgınlıkla vermiş olabilir. Ama sayfaya koymadan önce okumalıydın” dediler.

18 yaşında bir delikanlı ve birkaç aylık gazeteci olarak Bursa Marmara’daki beyaz şaraplı yemek vukuatının günah keçisi olmuştuk.

O nedenle…

Her yıl ramazan ayı geldiğinde, gazetelerdeki yemek tariflerine titreyerek bakarız. Çünkü, ramazan sayfa editörlerinin en büyük korkusunun kopyalanmış ya da başka yerden kesilmiş yemek tarifi olduğunu çok iyi biliriz.

Uludağ’da yaz, kış kadar önemli

Bursa ve özellikle de Uludağ’la ilgili her konuda büyük heyecan duyan okurumuz Selçuk Alpay, son dönemin “Uludağ Davos olacak” tartışmasına farklı bir cepheden yaklaşıyor.

Yazları dağda kampta kalan Alpay’ın dediği şu:

“Kışın kar etrafı örtüp bütün pislik ve rezilliği kapatıyor. Ama yazın öyle mi? Kıştan kalma pislikler, orman içinde çöpler ve inşaat atıkları, lağım kokan dereler.”

Ardından…

“Bu şartlarda insanlar yazın Uludağ’a gelemiyorlar” deyip şu noktanın altını çiziyor:

“Bana göre Uludağ’ın kurtuluşu bundan sonra kış değil yaz turizmine oynamaktır. Hesaplanırsa yaz sezonunun da kış kadar uzun olduğu görülür.”

Şunu da ekliyor:

“Hem yazın işletme giderleri ısıtma ve ulaşımdan dolayı daha ucuz olur. Tabii bunları sağlamak için de daha temiz ve özenli korunan bir Uludağ gerekir.”Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Olay Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. 06-9-2009

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*