AK Parti’de kongre hazırlığı, CHP’de kıpırdanma başladı

AK Parti’de kongre hazırlığı, CHP’de kıpırdanma başladı Seçimden önce ilçe kongrelerini tamamlayan AK Parti il kongresine hazırlanıyor. CHP’de ise olağanüstü kongre kıpırdanması var. Merak edilen şu: Ahmet Memişoğulları imza toplayacak mı, aday olacak mı?..

Adalet ve Kalkınma Partisi ilçe kongrelerini geçen yılın ikinci yarısında tamamlamıştı. Ancak, il kongresi seçim sonrasına bırakılmıştı.

Öngörülen zaman ise mayıs ayı olarak duyurulmuştu.

Bursa’da tahmin edildiği gibi oy kaybetmeyen ve birinci parti konumunu belediye sayısını arttırarak sürdüren AK Parti’de sıra şimdi il kongresine geldi.

Bununla birlikte…

İl Başkanı Sedat Yalçın seçim sonuçlarına göre başarılı olduğu için henüz karşısına çıkmış, ya da adaylık düşünen bir yapı da yok.

Anamuhalefet partisine gelince…

Cumhuriyet Halk Partisi’nde, il kongresinin ertesinde başlayan ve seçim öncesinde süren olağanüstü kongre konuşmaları arttı. Hatta, seçimlerde CHP’nin oy oranını arttırmasına karşın beklenti oluştuğunu duyuyoruz.

Dün…

Konuşulan olağanüstü kongreye öncülük etmesi beklenen Ahmet Memişoğulları’nı arayıp konuştuk.

Bakışı şu:

“Aldığım parti terbiyesi gereği, bu tür konuşmaları basın önünde yapmayı doğru bulmuyorum. Onun için, genişletilmiş örgüt toplantısı yapılmasını bekliyorum.”

Şöyle düşünüyor:

“O toplantıda parti örgütü bu durumrdan memnun olduğunu ortaya koyarsa, söyleyecek bir şey yok. Ama parti örgütünden istek gelirse olağanüstü kongre girişimine önderlik ederim.”

Peki, olağanüstü kongre toplanırsa Ahmet Memişoğulları aday olur mu?

İşte cevabı:

“Hayır, kesinlikle aday olmayı düşünmüyorum. Ben yalnızca, parti örgütünden istek gelirse olağanüstü kongreye öncülük ederim.”

Merkez sağ siyaseti yeni bir oluşum arayışında mı, yoksa bu kulvar AK Parti’nin mi oldu?

Türkiye, siyasetin yeniden kurulduğu 1983 seçimlerinden 1999 seçimlerine kadar iki merkez sağ partinin amansız yarışına sahne oldu.

Hatta…

Dünyada eşi görülmemiş bir şekilde, iki merkez sağ parti birbirlerinin alternatifi olarak seçimlere girdiler. Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi bir birleriyle en üst düzeyde rakebet ederken, iktidara da dönüşümlü olarak geldiler.

1999’dan sonra ise yeni bir siyaset zemini ortaya çıktı.

2002 genel seçimlerinden itibaren de bu zemine Adalet ve Kalkınma Partisi’nin talip olduğunu görüyoruz.

Özellikle…

AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın daha yola çıkarken söylediği “Milli görüş gömleğimi çıkardım” sözü siyasi spekülasyonlara yol açtı.

Kimileri…

Erdoğan’ın bu sözlerinin üzerinde durmazken, kimileri inandırıcı bulmadı.

Hatta…

22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar, “gizli ajandalarının olduğu ve şeriat getirecekleri” değerlendirmeleri AK Parti’ye yönelik en ciddi kaygı oldu.

Geride kalan 29 Mart 2009 yerel seçimlerine bakıldığında, AK Parti’ye yönelik kaygıların dillendirilmediğini görüyoruz.

Fakat…

Şöyle de bir durum ortaya çıktı:

AK Parti son yerel seçimde, kendisine yönelik eski kaygıları canlandıracak atılımlardan uzak durup, merkez sağda ağırlığı olan isimlere yöneldi.

Yıllarca Doğru Yol Partisi’nde ya da Anavatan Partisi’nde siyaset yapan, yönetim kademelerinde görev üstlenen kamuoyunun bildiği kimi isimlerin düzenlenen törenlerle katılımları sağlanırken, seçim sürecinde AK Parti’nin yeni vitrini ortaya çıkarıldı.

Partinin çekirdek yapısındaki yerlerini korumalarına karşın, milli görüşçü bilinen isimler geri planda kaldı, ya da tutuldu.

••••••••••

Seçim sonunda ortaya çıkan tabloda şu görülüyor:

15 yıl öncesinin birbirlerine alternatif iki siyasi partisi olan DYP/DP ve Anavatan, genç lider kadrolarıyla ve dar kadrolu yönetimleriyle girdikleri bu seçimlerden miadlarını doldurmuş partiler olarak ortaya çıktılar.

Görünen o ki…

Olağanüstü kurultaya gitseler de gitmeseler de, yeni liderler bulsalar da bulamasalar da bu iki partiyi artık yeniden canlandırabilmek ve iktidar yarışına sokabilmek mümkün değil.

Kaldı ki…

Tabanı olduğuna her zaman inandığımız ve misyon partisi kabul ettiğimiz DP şu son yerel seçimde Bursa’da belde belediye başkanlığı dahi kazanamadı.

Soru şu:

Bugünkü merkez sağ partileri miadını doldurmuşsa, yerlerine daha geniş merkezi kapsayan yeni bir parti mi kurulacak?

Yoksa…

Yıllarca taşıdığı milli görüş gömleğini 2002’de çıkardığını söyleyen Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi zaman içinde giderek genişlettiği merkez sağ kadrolarla oluşturduğu yeni vitrini sayesinde bu kulvara yerleşti mi?

Eğer…

AK Parti’nin kendini sürekli yenileyerek merkez sağ siyasetinin kulvarına yerleştiği kabul edilecek olursa, onun dışında kalanların alternatifi ne olacak? Yeni durumu kabullenip yerlerini alacaklar mı, yoksa yeni arayışını sürdürecekler mi?

Galiba…

Bu soruların cevabını, iki yıl sonraki genel seçime kalmadan, özellikle de bu yılın ortalarında alabileceğiz.

Kaybetmenin sorgulaması…

Partiler seçime kazanma iddiasıyla girerler. Her yerde birden kazanmayı hedeflerler ama, bunu başarabilmeleri kolay değildir.

Bununla birlikte…

İddialı partilerin seçim sonrası kaybettikleri yerler için “neden kazanamadık” sorgulaması yapmaları da doğaldır.

Gördüğümüz kadarıyla AK Parti de bunu yapıyor.

Olay’da meslektaşımız, kardeşimiz Özlem Buğday Yağmur önceki gün köşesinde; bu sorgulama doğrultusunda AK Parti İl Başkanı Sedat Yalçın’ın kaybedilen Nilüfer, Gemlik, Orhangazi ve İznik teşkilatlarına yönelik değerlendirmelerine kendi yorumlarını ekledi.

Yazı sonrası kopan fırtınaya ise anlam vermek güç.

Özellikle…

Nilüfer’de her şeye karşın AK Parti teşkilatının eksik kaldığını ve kimi isimlerin hiç asılmadığını hepimiz gördük. Orhangazi’den ise daha değişik haberler geliyor.

NATO zirvesi ve dış politika

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok farklı özelliklere sahip, değişik bir siyasetçi.

Buna karşın…

Dış politikada zaman zaman toplumun yüreğini ağzına getiren ani hamleler yapıyor.Bunun son örneğini NATO zirvesinde yaşadık.

Almanya, Fransa ve İngiltere’nin aralarında anlaşıp Danimarka Başbakanı Rasmussen’i yeni dönemde NATO Genel Sekreteri yapma girişimlerine hiç beklenmedik şekilde karşı geldi.

Üstelik…

Karşı geliş noktasında da haklıydı. Danimarka’nın ve Rasmussen’in Roj TV yayınına izin vermesi Türkiye’de tepki çekiyordu. Yine karikatür krizinde takındığı tavır barıştan çok uzaktı.

Ne var ki…

Bu haklı çıkış, içeride ve dışarıda ilk anda panik havasına yol açtı. İçeride “Türkiye’nin yalnızlaştırılacağı” kaygısını hemen televizyon ekranlarından yorumlayanlar oldu. Dışarıda da AB’nin sözcüsünün tehditi geldi.

Gelinen noktada…

Türkiye’nin haklı karşı çıkışının ardından, belli bir noktada krizi dondurup çıkarlarını koruduğunu görüyoruz.

Buna karşın…

Gelişmelerle ilgili en farklı ve en önemli yorumu dün Olay’daki yazısında Engin Özpınar ustamız yaptı:

Türkiye sonuna kadar direnmeyi sürdürse ve Rasmussen’i seçtirmese, acaba onu dayatan Almanya Başbakanı ile Fransa Cumhurbaşkanı ne yaparlardı?

Sonuçta…

Türkiye ağırlığını koydu ve kazandı ama, Merkel ve Sarkozy’yi de Rasmussen’le birlikte gömebilirdi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Olay Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. 06-04-2009

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*