Yalçınbayır’dan çok özel durum tespiti Türkiye’yi analiz için gerekli 4 unsur neler? Nerelerde zayıfız, yanlışlar neler? Toplumu neler, nasıl etkiliyor? Seçimler neyin fırsatı? Sorunlar nasıl aşılabilir? Hedef ne olmalı? Ertuğrul Yalçınbayır yorumluyor…
Ertuğrul Yalçınbayır denildiğinde akıllara önce “inandığını ve doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen” tanımlaması geliyor.
Gerçekten de…
70’li yıllarda belediye meclisi üyeliğinden bu yana izlediğimiz Ertuğrul Yalçınbayır, doğru olduğuna inandığı her şeyi yaptı, her sözü söyledi.
Hatta…
İnandıklarını söylemek uğruna kimi zaman siyaset yaptığı partilerin liderleriyle ters düştü. Partiden ayrıldı, doğru bildiği yoldan dönmedi.
En önemli ölçüsü de daima hukuk, hak ve demokrasi olarak yansıdı.
Siyaseten zarar gördü belki ama, toplum gözündeki itibarını daima korudu.
Türkiye’nin seçim atmosferine girdiği yeni bir arayış sürecinde Ertuğrul Yalçınbayır’a ortamı sorduk.
“Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu analiz etmek için, öncelikle 4 unsura bakmak gerekir” diye başladı ve o dört unsuru sıraladı:
“Bir, zayıf yanlarımız neler? İki, güçlü yanlarımız neler? Üç, risklerimiz neler? Dört, fırsatlarımız neler?”
Şu noktaya özellikle işaret etti:
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğinin, Avrupa Birliği üyeliğinin fırsat yaratacağını söylüyoruz. Ama o yolda da bizi bekleyen çok önemli engeller var.”
Söylediği şu:
“Türkiye 16. büyük ekonomiye sahip. Ama, yönetişim kavramı açısından ele alındığında pozitif değerler, büyük fırsat ve nimetler açısından iyi yönetmek gerekir. Bu da, yönetişim kavramının genel kabulü ve uygulanmasıyla olur.”
Yönetişim hakkını, “Bütün kurum ve kurallarıyla katılımcı ve çoğulcu demokrasidir. Açıklık ve şeffaflıktır”şeklinde tanımlayıp şu tespiti yaptı:
“Türkiye bu konuda epey mesafe katetmeli. Gerçi bilgi edinme kanunuyla mesafe katedildi ama, yetmiyor. Ek olarak idari usul yasası, sırlarla ilgili düzenlemeler gerekiyor.”
••••••••••
Bu noktada…
Ticari sır ve devlet sırrı kavramlarının artık yasalarda yerini alıp uygulanması gerektiğini kaydededen Yalçınbayır, çok istisnai durumlarda sır olabileceğini vurguladı.
Günceldeki bazı davalara işaret ederek de şunu söyledi:
“Birtakım olaylar cereyan etti, sırlar nedeniyle öğrenilemedi. Bazı davalar nedeniyle o sırları çözmeye çalışıyorlar şimdi.”
Şunu savundu:
“Yönetişimlerin en önemli özelliği denetleyebilmek ve denetlenebilmek. Türkiye bu konuda orta derecede gelişmiş bir ülke. Yolsuzluklarla ilgili maalesef dünya liginin önde gelen ülkelerindeniz.”
Çareyi gösterdi:
“Türkiye’nin, Bursa’nın, yerellerin ombudsmanları olmalı. Ombudsman, devletin dışından seçilen kişidir ama idare kalitesinin yükseltilmesi, birey hukukunun korunması ve memnuniyetinin sağlanması için gerekli.”
Bir noktaya daha dikkat çekti:
“Bütçe hakkı çok önemli ve artık Türkiye’ye yerleşmeli. Bütçenin yapımından yürütülmesine, ve kesin hesabına kadar halkın katılımı sağlanmalı.”
Durum tespiti yaptı:
“Aile bütçesi tarumar. İşyeri bütçelerinde işverenler önlerini göremiyorlar. Ülke bütçesinin de her yanı açık. Önü açık, arkası açık.”
Yorumu şu:
“Bu açıklıkla insanî gelişmişliği yükseltemezsiniz. İşsizlik, yoksulluk ve bütçelerin zayıflığı insan haklarından yeterince yararlanmayı engelliyor.”
Üzerinde durduğu bir nokta da şu:
“Temel hak ve özgürlükler bakımından da Türkiye orta dereceli ülkeler arasında. Bebek ölümlerinden ana sağlığına, kadın haklarına, ekonomiye, sağlığa, eğitime, ulaştırmaya, haberleşme özgürlüğüne, milli savunma harcamalarına kadar hepsiyle bütün olarak bakıldığında 80-90. sıralardayız.”
••••••••••
Siyasetin kaderini toplum belirliyor. Toplumu da ekonomik sorunlar etkiliyor.
İşte…
Bu gerçeğin altını çizen Ertuğrul Yalçınbayır, içinde bulunduğumuz tabloyu özetledi:
“İşsizlik giderek artıyor. Ekonomi bozuk. Bursa’da 38 bin kayıtlı işten çıkarma var. Kayıt dışılarla bu en az 60 bindir.”
Etkilenme noktasını anımsattı:
“Bunlarırn günlük yaşama olan, aile ve iş yaşamına olan etkilerini düşünün. Suç işleme oranlarına bakın. İnsanların bedenen ve ruhen iyilik halleri sağlıklı yaşamadır. Oysa ruhî durumlar giderek bozuluyor. Ekonomik durumları sağlık durumlarını bozuyor.”
Çarpıcı bir tespit yaptı:
“İnsanlar arasındaki ilişkiler ve devletle insanlar arasındaki ilişkiler demokratik zeminde ve nezaket zemininde yürümüyor.”
Sözlerini şöyle açtı:
“Sevginin, saygının, insan onuru ile adaletin vaçzgeçilmez hak olduğu bütün anayasalarda ve uluslararası metinlerde vazgeçilmez ve devredilemez olduğu yer alıyor. Bunlar değiştirilemez hükümlerden.”
Şu noktaya geldi:
“Bizim de barışımızın teminatı, cumhuriyetin nitelikleri ve devletin bölünmezliği değiştirilemez anayasa hükümlerimizdir.”
Devam etti:
“Yani nezaket, sevgi ve saygı zemininde yürümeyen ilişkiler toplumda her alanda yozlaşmaya, kayıt dışılığa, suç oranları ve hukuk dışılığın artmasına yol açıyor. Bu, iyi yönetişimin vardığı seviyeyi gösteriyor.”
Tespiti uyarı özelliğinde:
“Hem insanlar, hem toplum, hem idare edenler kendi durumlarını değiştirmedikçe, hak ettikleri şekilde yönetilirler. Seçimler bunlar için fırsattır.”
Tespitini tamamladı:
“Türkiye’deki kalite, insanımızn hakettiği kalite değil. Her sahada standartları yükseltmek gerek. Güçlü yanlarımız ve önümüzdeki fırsatlarla Türkiye tehditlerden arınabilir, güçsüz yanlarını ortadan kaldırabilir.”
Çareyi gösterdi:
“Bu da ancak demokratik katılımla, denetimle ve demokrasi içinde zenginleşmeyle olur.”
Güvenlik Konseyi onun önerisiydi
2003 yılının başlarıydı… Abdullah Gül başbakanlığında kurulan ilk Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin başbakan yardımcısı olarak Ertuğrul Yalçınbayır bir bayram günü Bursa’da çok özel bir hedef ortaya koydu:
“2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliği için oylama yapılacak. Bu oylama için şimdiden harekete geçmeliyiz.”
Doğrusu istenirse…
Yalçınbayır bunu söylediğinde pek çok kişi gülüp geçmiş, “Günlük siyaset için 5 yıl sonrasının hedefi büyük gelir” diyenler olmuştu.
Ama…
Bu, Türkiye’nin hedefi haline geldi. Özellikle geçen dönem Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Ahmet Necdet Sezer çok önemsedi.
Gelinen noktada…
Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin de yoğun çabasıyla Türkiye hedefine ulaştı ve büyük prestij getiren BM Güvenlik Konseyi Üyesi ünvanını kazandı.
Yalçınbayır bu durumu şöyle değerlendirdi:
“151 ülkenin Türkiye’ye oy vermesi çok önemlidir. Bu başarıya giden yolda, 52 Arap ülkesinin 48’inden alınan oyla kazanılan İslam Konferansı Örgütü genel sekreterliğindeki güvenilir tutumumuz çok önemlidir.”
Şu uyarıyı yaptı:
“Bundan sonra Türkiye’nin dünyaya karşı sorumlulukları vardır. Türkiye bu görevinde sınanacaktır. Başarılı olunursa kredimiz yükselir. Ortadoğu sorununa katkımız olur. Ermeni soykırım iddialarının gündemden kalkmasına da katkı sağlar.”
Yalçınbayır’a göre hedef BM Genel Sekreterliği
İlk kez Ertuğrul Yalçınbayır dillendirdiğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği tam bir hayaldi. Ama gerçekleşti.
Yalçınbayır’a bu kez, Türkiye’nin yeni hedefinin ne olması gerektiğini sorduk. Söze şuradan başladı:
“Ben Güvenlik Konseyi’ni dile getirdiğim sıralarda da söyledim, Türkiye kendi içinden dünya çapında siyasetçileri, yöneticileri yetiştirmek zorunda.”
Devam etti:
“Örneğin Kemal Derviş şu anda Birleşmiş Milletler’de UNDP başkanı olarak önemli bir pozisyonda. Yiene uluslararası çok önemli kuruluşların başında Türk yöneticiler var.”
Ardından…
“Bizim bu tür siyasetçileri yetiştirmemiz gerekiyor” dedi ve hedef çıtasını biraz daha yükseltti:
“Türkiye Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri çıkarabilir. Güvenlik Konseyi ve diğer sahalarda göstereceğimiz performans bu konuda yatırım olabilir. Üstelik bu, aynı zamanda Avrupa Birliği yolunda da çok önemli bir avantaj olur.”
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Olay Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. 30-11-2008